Anadolu Selçuklularda Kültür-Medeniyet

Devlet yönetimi:Hatırlayacağınız gibi, Büyük Selçuklu Devleti konusunu işlerken, Selçuklularda ülke ve devletin hanedanın ortak malı olduğunu söylemiştik. Bu durumun sakıncalarından da söz etmiştik. Aynı şekilde, Anadolu Selçuklu Devleti’nde ülke ve devlet Selçuklu ailesinin ortak malıydı. Hükümdara Sultan” unvanı verilirdi. Anadolu Selçuklu

 Devleti’nin ilk başkenti 1077’de Süleyman Şah tarafından fethedilen İznik oldu. İznik’in 1097’de I. Haçlı Seferi sırasında düşmanın eline geçmesinde sonra başkent Konya’ya taşındı ve Anadolu Selçuklu Devleti yıkılana kadar öyle kaldı. Devlet işleri divan” adı verilen kurullarda görüşülürdü. Bu divanların en büyüğü başkentteki Divan-ı Saltanat” idi. Divana vezir başkanlık ederdi.

 


Anadolu Selçukluları ile Büyük Selçuklular arasında devlet yönetimi ile ilgili benzerlikler bundan ibaret değildir. Aşağıda hem Büyük Selçuklularda hem de Anadolu Selçuklularında bulunan önemli devlet görevlerini sıraladık. Birlikte okuyalım:

Melik: Selçuklu ailesinden olan ve vali olarak atanan devlet görevlileri.

Atabey: Sultan çocuklarına ve çocuk yaştaki meliklere danışmanlık ve eğitmenlik yapan devlet görevlileri.

Subaşı: İllerde askerlik ve güvenlik işlerine bakardı.

Kadı: İllerde adalet işlerine bakardı.

Ordu

Anadolu Selçuklu ordusu kapıkulu askerleri” ve tımarlı sipahiler” olmak üzere başlıca iki bölümden oluşurdu. Kapıkulu askerleri atlı ve yaya olmak üzere ikiye ayrılırdı. Maaşlı çalışırlar ve hep sultanın yanından olurlardı. Hepsi devşirme kökenliydi. Yani, sonradan Müslüman yapılmış savaş tutsaklarından ya da Hıristiyan çocuklarından oluşan bir ordu idi. Tımarlı Sipahiler ise ıkta” sahiplerinin yetiştirmek zorunda olduğu askerlerdi. Tamamen Türklerden oluşan bu ordu Anadolu Selçuklu ordusunun temeli idi.

Anadolu Selçuklu ordusu önceleri sadece kara birliklerinden oluşurdu. Ancak, zamanla devletin Karadeniz’de Sinop ve Samsun, Akdeniz’de Antalya ve Alanya limanlarını ele geçirmesi sonucunda ilk deniz kuvvetleri meydana getirildi. Anadolu Selçuklu Devleti gerçek anlamda ve büyük ölçüde donanmaya sahip olan ilk Türk devletidir. Yandaki resimde Anadolu Selçuklularından kalma Alanya Tersanesi'ni görüyorsunuz.

Toprak

Anadolu Selçuklularında tüm topraklar devletin malı idi ve dört bölüme ayrılırdı.

Has: Vergi gelirlerini sadece sultanların topladığı ve kullandığı topraklara verilen isimdir.

Ikta: Askerlere ve devlet memurlarına hizmet karşılığı verilen topraklardı. Ikta sahipleri maaş yerine bu toprakların gelirleri ile geçinirlerdi ve buna karşılık devlete asker (tımarlı sipahi) yetiştirirlerdi.

Mülk: Başarılı devlet memurlarına hediye olarak verilen topraklara denirdi.

Vakıf Arazi: Cami, medrese, hastane veya kervansaray gibi sosyal kurumların masraflarını karşılamak üzere ayrılan topraklara verilen isimdir.

Hukuk

Anadolu Selçuklularında şer’i” ve örfi” olmak üzere ikili bir hukuk sistemi vardı. Şer’i hukukun temeli İslam kuralları iken örfi hukuk eski Türk yönetim geleneklerine dayanırdı. Şer’i hukukla ilgili davalara kadılar, örfi hukula ilgili davalara emir-dad adı verilen devlet görevlileri bakardı.

'''

 

Toplumsal Yaşam

Türklerin 11. yüzyıldan itibaren Anadolu’ya gelmesi ile birlikte Anadolu’nun nüfus yapısı tamamen değişti. Türklerden önce Anadolu, çoğunlukla Hıristiyan Ermeni ve Rum nüfustan oluşurdu. Ancak Anadolu Selçuklu Devleti ve beylikler döneminde Anadolu’daki Müslüman Türk nüfusunun çoğunluğa ulaştı.

Anadolu Selçuklu Devleti döneminde halkı önce yerleşikler ve göçebeler diye ikiye ayırabiliriz. Yerleşik nüfusun çoğu köylerde ve bir kısmı kentlerde yaşardı. Kentlerde Türklerin sayısı Ermeni ve Rumlara oranla daha azdı ve kentte yaşayanlar çoğunlukla zanaat ve ticaret ile uğraşırdı. Devlet memurluğu, medrese hocalığı gibi işlerde çalışan insanlar da vardı. Şehirlerde yaşayan Müslüman esnaflar Ahilik” adı verilen özel meslek örgütleri kurarlardı. ( Ayrıntılı bilgi için yandaki kutuya bakınız ) Anadolu Selçuklu Devleti'nin kuruluşundan sonra kentlerdeki toplumsal ve ekonomik yaşamın canlandığını görüyoruz. Zamanla kentlerdeki Türk ve Müslüman nüfusu arttı.

Köylüler tarım yoluyla geçimlerini sağlarken, göçebeler için başlıca geçim kaynağı hayvancılık idi. Köylüler ve göçebeler yetiştirdikleri ürünleri şehir pazarlarına getirip satarlardı. Çiftçiler, sebze ve meyve gibi tarım ürünleri satarken, göçebeler daha çok et ve süt ürünleri, yün deri gibi şeyler satarlardı. Unutmayalım ki Anadolu’da yaşayan göçebe Türklere Türkmen” adı veriyoruz.

Ahilik

Ahilik” Anadolu Selçuklu Devleti ve diğer beyliklerin şehirlerinde yaşayan esnafların kurdukları hem ekonomik hem de dinsel faaliyetleri olan meslek örgütleridir. Günümüzdeki esnaf derneklerinin ilk örnekleridir. Bu örgütlere ahi loncası”, bunlara üye olan kişilere ahi” ve lonca başkanlarına ahi baba” denirdi. Bir esnafın ahi” olabilmesi için öncelikle Müslüman olması gerekirdi. Bu yüzden Rum ve Ermeni esnafları ahi loncalarına alınmamışlardır.

Ekonomik Yaşam

Arkadaşlar, Anadolu Selçuklu Devleti’nin kurulmasından sonra ve özellikle III. Haçlı Seferinden sonraki dönemde (yani I. Gıyaseddin Keyhüsrev ve onun oğulları I. İzzeddin Keykavus ve I. Alaeddin Keykubad dönemlerinde) Anadolu’da savaş ortamı sona erdi, huzur ve güven ortamı sağlandı. Tarım üretimi arttı. Dokumacılık ve dericilik çok gelişti. Devlet bu ürünleri dışarıya satarak gelir sağlamaya başladı. Ayrıca dışarıdan da mallar geliyordu. Kısacası bu dönemde iç ve dış ticaret çok ama pek çok canlanmıştı. Anadolu Selçuklu Devleti sultanları askeri fetihlerini bu ticareti daha da geliştirecek şekilde yaptılar.

Nitekim, Karadeniz kıyısındaki Sinop ve Samsun limanları ve Akdeniz kıyısındaki Antalya ve Alanya limanları ticari özelliklerinden dolayı fethedildiler.

Resimler : Kayseri'deki Sultan Hanı''. Anadolu Selçukluları zamanında yaptırılan bu kervansarayın hem çizimini hem de bugünkü halini gösteren bir fotoğrafını görüyorsunuz. Anadolu'nun bir çok yerinde Anadolu Selçuklularından kalma kervansaraylar vardır.

Kıyıdaki kentler dışında Konya, Kayseri, Sivas, Amasya, Tokat, Erzincan ve Erzurum gibi şehirler önemli ticaret merkezleriydi. Buralarda ticaret hanları ve dükkanlar vardı, büyük pazarlar kurulurdu. Kervan ticareti çok önemliydi. Anadolu Selçuklu Devleti sultanları kervan ticaretini geliştirmek ve desteklemek için şehirlerde hanlar ve önemli yollar üzerinde büyük ve görkemli kervansaraylar inşa ettiler. Bu yollardan geçen Müslüman ve Hıristiyan tüccarların canları ve malları devlet tarafından korunurdu. Her tüccar bu kervansaraylarda konaklar ve ihtiyaçlarını giderirdi. En çok ticaret yapılan ülkeler Bizans, İran, Venedik, Ceneviz ve Arap ülkeleriydi. Çeşitli tarım ürünleri ile birlikte, yün, tiftik, ipek, halı, kilim ve deri satılırdı. Ayrıca koyun, sığır, at gibi hayvanlar ve şap, tuz, demir, bakır ve gümüş gibi maddeler alınır ve satılırdı. Yukarıdaki resimlerde bu dönemde yapılmış kervansaraylardan örnekler görüyorsunuz. Yine bu dönemde Anadolu’dan geçen büyük ticaret yolları için aşağıda Haritaya bakınız.

Harita : Anadolu Selçuklu Devleti zamanındaki belli başlı ticaret yollarını görüyorsunuz. Haritada görüldüğü gibi, Antalya ve Alanya hem doğudan hem de kuzeyden gelen kervan yollarının sona erdiği son derece önemli liman kentleriydiler. I. Gıyaseddin Keyhüsrev'in Antalya'yı, I. Alaeddin Keyhüsrev'in ise Alanya'yı ekonomik avantajlarından ötürü fethettikleri bu haritaya bakarak daha iyi anlaşılıyor.

'''

 

 Düşünce Yaşamı ,Dil ve Edebiyat

Anadolu Selçuklu Devleti’nde düşünce yaşamı Konya gibi büyük kentlerde ve özellikle saray çevresinde ürünlerini veriyordu. Çünkü, o dönemde bilim adamları, sanatçı, şair ve yazarlar, sultan ya da bey gibi insanlar tarafından korunurlardı.

O dönemde düşünce, bilim ve eğitim faaliyetlerinin gerçekleştirildiği yerler medreselerdi. Anadolu’da ilk medreseler Türklerin gelişinden yaklaşık yüz yıl sonra kurulmaya başladı. 13. yüzyılın ilk yarısında, yani I. İzzeddin ve I. Alaeddin dönemlerinde bir çok yeni medrese açıldı. Bu medreselerden bir çok bilim ve düşünce adamı yetişti.

Moğol istilası sanılanın aksine Anadolu’daki bilim ve düşünce yaşamını olumlu etkilemiştir. Nasıl olur diyeceksiniz... Haklısınız, her gittikleri yerde taş üstünde taş, omuz üstünde baş koymayan barbar Moğollar, nasıl olur da Anadolu’daki kültür yaşamını olumlu etkilerler?... Olur mu öyle şey!... Olur... Şöyle ki, 13. yüzyılın ikinci yarısında Moğol istilasından kaçan bir çok Türkistanlı, Horasanlı ve İranlı düşünce ve bilim adamı Anadolu’ya geldi. Anadolu Selçuklu Devleti sultanları gelen bu insanları saygıyla kabul ettiler. Onlar da Anadolu’nun düşünce ve kültür yaşamına büyük katkıda bulundular. Bu insanlardan biri Horasan’dan Anadolu’ya göç eden ünlü İslam alimi Mevlana Celaleddin Rumi’dir. (Ayrıntılı bilgi için aşağıdaki bölüme bakınız)

Anadolu Selçuklu Devleti’nde, tıpkı Büyük Selçuklu Devleti’nde olduğu gibi, resmi dil Farsça, bilim dili Arapça, halkın dili ise Türkçe ve diğer yerel dillerdi. Karamanoğulları’ndan sonra bir çok beylik Türkçeyi resmi dil olarak benimsedi. Hem bilim-edebiyat dili hem de resmi dil olan Türkçe o tarihten itibaren gelişme olanağı buldu. Bu dönemde eserleri çoğu Türkçe yazıldı. Anadolu Türkçesi’nin ilk eserlerini Ahmed Fakih, Sultan Veled, Şeyyad Hamza ve Yunus Emre vermiştir.

Türkçe’yi resmi dil olarak ilk kullananlar Karamanoğulları’dır. Karamanoğlu Mehmed Bey 15 Mayıs 1277’de yayınladığı bir fermanla Bugünden sonra, divanda, dergahta, bargahta, mecliste, meydanda Türkçe’den başka bir dil kullanılmayacaktır” diyerek Karamanoğlu Devleti’nin resmi dilini Türkçe yaptı. 15 Mayıs tarihi bugün dil bayramı olarak kutlanmaktır.

O dönemde Anadolu’da tasavvuf edebiyatının apayrı bir yeri vardı. Arkadaşlar tasavvuf”, İslam dininde Tanrı ile evreni bir bütün olarak gören bir inanç ve düşünce akımıdır. Anadolu tasavvuf edebiyatının en ünlü ismi yukarıda sözünü ettiğimiz Mevlana’dır. Diğer ünlü isimler ise Yunus Emre ve Hacı Bektaş Veli’dir.

Anadolu Selçukluları ve Beylikler döneminde halk edebiyatında büyük bir canlılık görüyoruz. Halk edebiyatının popüler eserleri destanlar ve türkülerdir. Bu destanların en ünlüleri Bizans-Arap savaşlarını konu alan Battal Gazi Destanı ve Bizans-Türkmen savaşlarını konu alan Danişment Gazi Destanıdır. Bu destanları, türküleri ve şiirleri ozanlar yöreden yöreye taşırlardı. Ozanlar bu eserleri kopuz adı verilen bir çalgı eşliğinde söylerlerdi. Kopuz” bugünkü bağlamanın atasıdır.

Hacı Bektaş Veli

1210-1271 yılları arasında yaşadığı sanılan bir göçebe Türkmen dervişidir. Yaşamına ilişkin bilgiler çok sınırlıdır. 13. Yüzyılın ilk yarısında, Moğol istilasında kaçarak Anadolu’ya geldi ve Sivas yöresine yerleşti. 1239 yılındaki Baba İshak ayaklanmasına katıldığı sanılmaktadır. Ayaklanmadan sonra, bugün Hacı Bektaş olarak bilinen Sulucakarahöyük’e yerleşti. Bir grup Türkmenle birlikte düşüncelerini yaydı ve burada öldü. Mezarı hala buradadır. Osmanlı Devleti ve Türkiye tarihinde önemli bir yere sahip olan Bektaşi tarikatı üyeleri Hacı Bektaş Veli’yi kendi kurucuları sayarlar. Her yıl, onun adına Nevşehir’in Hacıbektaş ilçesinde devletin en üst düzey yöneticilerinin katıldığı şenlikler düzenlenmektedir.

Yunus Emre

Yunus Emre Türk tasavvuf edebiyatının en büyük şairlerinden biridir. Eserlerini anlaşılır bir Türkçe ile yazmıştır. 1238-1320 yılları arasında yaşamıştır. Yaşamına ilişkin bilgi çok azdır. Moğol baskısının etkisiyle Anadolu Selçuklu Devleti’nin dağılıp parçalandığı bir kargaşa döneminde yaşamıştır. Hocası Taptuk Emre’nin tekkesinde hizmet etmiş, onun düşüncelerini yaymak için Anadolu’yu dolaşmış, daha sonra kendisi de şeyh olmuştur. Nerede öldüğü kesin olarak bilinmemekle beraber gerçek mezarının Eskişehir Sarıköy’de olduğu sanılmaktadır. Yunus Emre’nin şiirlerinde olağanüstü bir gözlem gücü, hoşgörü ve insan sevgisi vardır. Onun düşüncelerinde Tanrı ve evrenin bir olduğu vurgulanır. İşte size Yunus Emre şiirlerinden bir örnek.

Keramet baştadır, tacda değildir, Hararet nardadır, sacda değildir.
Her ne ararsan kendinde ara, Mekke’de, Kudüs’te hacda değildir.

Mevlana Celaleddin Rumi

1207-1273 yılları arasında yaşamıştır. Anadolu Selçuklu döneminin en büyük tasavvuf şairi ve düşünürüdür. Mesnevi adlı eserinde topladığı şiirleri ile tasavvuf düşüncesini ve edebiyatını büyük ölçüde etkilemiştir. Horasan’da doğmuştur. Babası ünlü bir medrese hocası ve tasavvufçu idi. 1218 yılında, yaklaşan Moğol tehlikesi yüzünden ailesi ile birlikte Horasan’dan göçüp Anadolu’ya geldi ve Konya'ya yerleşti. Mevlana Konya’da en güzel şiirlerini ve eserlerini yazdı. Yaşamının sonlarına doğru Farsça olarak yazdığı Mesnevi’de yoğun bir şekilde Tanrı ve doğa sevgisini dile getirir. Mevlana Konya’da çok sevilen bir kişiydi. Cenazesinde Konyalı Yahudiler ve Hıristiyanlar da dahil olmak üzere çok büyük bir kalabalığın olduğu söylenir. Ölümünden sonra oğulları ve öğrencileri Mevlevi tarikatını kurdular. Size Mesnevi’den Türkçeye çevrilmiş güzel bir dize sunuyorum.

Şu akıp giden kum seline bak, ne durması var ne dinlenmesi.
Bak birden bire nasıl bozuluyor dünya, nasıl atıyor bir başka dünyanın temelini.

 

Sanat

Anadolu Selçukluları ve Beylikler döneminde ekonomik canlılığa paralel olarak büyük bir kültürel canlılık görüyoruz. Türkler gelmeden önce Anadolu, Eski Yunan, Roma ve Bizans dönemlerinde kültürel ve sanatsal canlılık yaşamıştı. Bu uygarlıklardan kalma sanat eserlerini hepimiz biliyoruz. Ancak, Bizans’ın son yıllarında iç savaşlar ve dış istilalar yüzünden Anadolu eski canlılığını yitirmeye başlamıştı. 11. ve 12. Yüzyıllarda Türkmen-Selçuklu akınlarının ve Haçlı Seferlerinin neden olduğu savaşlar Anadolu’yu daha da bakımsız hale getirdi. Ama 13. yüzyılın başında, I. Gıyaseddin Keyhüsrev ve oğulları I. Izzeddin Keykavus ve I. Alaeddin Keykubad dönemlerinde Anadolu’da bir sürü cami, medrese, imaret, hastane, kervansaray, hamam, köprü, kale ve tersane yapıldı. Anadolu Selçuklu döneminde Konya, Sivas, Divriği, Ahlat, Kayseri, Amasya, Tokat, Erzurum, Erzincan, Antalya ve Malatya gibi kentler, beylikler döneminde ise Karaman, Beyşehir, Manisa ve Selçuk gibi kentler bir çok mimari eserle donatıldı. Bu eserlerin en ünlüleri aşağıda resimlerini gördüğünüz Konya’da Alaeddin Camii ve İnce Minareli Medrese, Sivas’ta Gök Medrese, Kayseri’de Sultan Hanı (kervansarayı) ve Erzurum Çifte Minareli Medrese’dir.

Yapılan bu mimari eserlerde çok iyi bir ince işçilik görmekteyiz. Bu eserlerin kapıları, pencereleri kubbeleri birbirinden güzel çiniler, taş oymalar, tahta oymalar, kabartma yazılar ve nakışlarla süslenirdi. Seramik, heykel, süsleme, yazı (hat), dokuma ve özellikle halı ve kilim dokumacılığı ile maden işleme sanatında büyük gelişmeler sağlandı. Aşağıdaki resimlerde Anadolu Selçuklu döneminden kalma birer çini kaplama, taş oyma ve hat örnekleri görüyorsunuz.

 

Yorum bölümü sadece üyelerimize açıktır...

Yorumlar   

# erman 28-03-2012 14:48
sayfanızı çok begendim
Yöneticiye raporla
Top