× Türk İslam Devletleri

Anadolu Selçuklu Yükselme Devri

12 yıl 5 ay önce #123 Yazan: kemal
Anadolu Selçuklu Yükselme Devri
II. Kılıç Arslan Dönemi (1155 - 1192)

Mes’ud’un ölümüyle yerine büyük oğlu, Elbistan Meliki, veliaht Kılıçarslan geçti (1155-1192). Ankara ve Çankırı bölgeleri, küçük oğlu Şahinşah’a düştü. Ortanca oğul Dolat’a (Devlet) neresinin verildiği bilinmediği gibi kendisi hakkında da bir bilgi yoktur. Danişmendli damatlarından Zünnun, Kayseri, Yağıbasan ise Sivas Meliki olarak kaldılar. Mes’ud’un ölümünden sonra da, herzaman olduğu gibi, varisleri arasında miras kavgası başladı. Yağıbasan, Kayseri ve Elbistan üzerine yürüdü. Kılıçarslan, Yağıbasan üzerine gitti ise de, bu sırada Musul Atabeki Nureddin Mahmud ve Ermeni Prensi II. Thoros’un, Selçuklular aleyhinde hareketleri nedeniyle, kesin bir sonuç alamadan Yağıbasan ile anlaşmak zorunda kaldı.

Selçuklular’ın Anadolu’da fazlaca güçlendiğini farkeden Bizans İmparatoru Manuel, siyasi yöntemlerle, Kılıçarslan’a karşı geniş bir ittifak cephesi oluşturdu. 1159 da Atabek Nureddin Mahmud ile, takiben de Franklar ve Yağıbasan ile anlaştı. Şahinşah ta sultan olabilmek ümidiyle bu ittifaka katıldı. Mirasa katılmak isteyen Kayseri Meliki Zünnun ve Malatya Meliki Zülkarneyn de, Kılıçarslan’a karşı cephe aldılar. Her tarafından sarılan Kılıçarslan, Bitinia Emiri Süleyman’ı, İmparatora göndererek uzlaşma aradı, fakat reddedildi. 1160 ta Elbistan yöresini Yağıbasan’a bırakarak onunla anlaşmaya çalıştı. Bu arada Kılıçarsalan, Erzurum Hükümdarı İzzeddin Saltuk’un kızını nikahladı. Yağıbasan, Konya’ya doğru yol almakta olan gelin alayını basarak, gelini kaçırdı ve onu yeğeni Zünnun’a nikahladı. Bu ağır tecavüz karşısında gazaba gelen Kılıçarslan Yağıbasan üzerine yürüdü ise de mağlup oldu.

Zor durumda kalan Kılıçarslan, çareyi, bizzat İmparator’a müracaat etmekte buldu. 1162 yılında İstanbul’a gitti ve burada merasimle karşılanrak, 80 gün kaldı. İmparator’dan büyük para yardımı aldığı gibi bir anlaşma da imzaladı. Karşılığında, bazı yerleri Bizans’a terketti. Artukoğulları ile de arasını düzeltti. 1163 te birlikte Yağıbasan üzerine yürüdüler. Karaarslan, Necmeddin Alpi, Erzen ve Bitlis Emiri Fahreddin Devletşah, Fırat’ı geçerek Malatya’yı zaptettiler. Kılıçarslan da Sivas’ı işgal etti. Yağıbasan, Şahinşah ile birleşmek üzere Çankırı’ya kaçtı ise de 1164 te orada öldü. Yerine İbrahim oğlu İsmail geçti.

Yağıbasan’ın ölümü ile Kılıçarslan’ın işleri kolaylaştı. Ankara ve Çankırı’yı, kardeşi Şahinşah’tan aldı. Kayseri’yi ele geçirdi. Şahinşah ve Zünnun, Atabek Nureddin’e sığındılar. Malatya’yı da sıkıştırdı ise de, Nureddin buna karşı çıktığı için başaramadı. Danişmendli Feridun, Nureddin Mahmud’a iltica etti.

Bu kez Kılıçarslan’ın güçlenmesinden rahatsız olan Nureddin Mahmud, bir karşı cephe oluşturdu. Kılıçarslan’ın amcası Göksun Emiri Gökarslan da Nureddin Mahmud’a katıldı. Nureddin Mahmud, Göksun ve Behisni havalisini işgal etti (1172).

Bu sırada Sivas’ta şiddetli bir kıtlık oldu. İsmail ve karısı (Sultan’ın kızkardeşi ve Yağıbasan’ın dul karısı) halka yiyecek vermediler. Ayaklanan halk, İsmail ve karısını öldürdü ve Şamda bulunan Zünnun’u Sivas’a davet etti. Zünnun, Nureddin’in de yardımı ile, Sivas’a gelip tahta oturdu. Sonunda Nureddin ve Kılıçarslan çatışma durumuna geldiler ise de şiddetli kış, kıtlık ve araya girenlerin yardımı ile anlaşmak zorunda kaldılar. Nureddin zaptettiği Selçuklu arazisini iade etti. Kılıçarslan da, Zünnun’un Sivas’ta kalmasına rıza gösterdi.

Kılıçarslan’ın, Anadolu’yu birleştirme gayretlerine sekte vuran Nureddin 1174’te öldü. 1175’te, Kılıçarslan, Tokat ve Niksar’ı zaptetti. Zünnun ve Şahinşah bu kez Bizans İmparatoru’na sığındılar. Yağıbasan’ın oğulları, Kılıçarslan zamanında Selçuklu uç beyleri oldular. Böylece Danişmendli hanedanı son bularak, Anadolu birliğinde önemli bir adım atılmış oldu.

Kılıçarslan, Danişmendliler ve onların hamisi Nureddin ile uğraşırken, Bizans İmparatoru Manuel de Balkanlar’da meşguldü. Bu sırada Bizans-Selçuklu münasebetleri dostane idi. Fakat, Konya’nın tam kontrolü altında olmayan Türkmen grupları, Eskişehir, Denizli, Bergama, Kırkağaç ve Edremit üzerine yaptıkları akınlarla, Bizans’ı rahatsız etmeye devam ediyorlardı. Bu yüzden Bizans-Selçuklu münasebetleri tekrar gerginleşti. Karşılıklı küçük çapta güç denemelerini takiben, 1176 da İmparator büyük bir ordu ile İstanbul’dan yola çıktı. Eskişehir Denizli yönünde yürüdü. Kılıçarslan, Bizans ordusunu, Myriokephalon vadisinde pusuya düşürdü

Myriokephalon Savaşı (1176) :

Sultan II. Kılıç Arslan'ın Bizans imparatorunun gözden kaçmıyordu. Aynı zamanda İstanbul'da yapılan anlaşmanın hilafına Türkmen akıncıları Bizans'a karşı akınlara yeniden başlamışlardı. Bu gelişmeler Türkiye Selçuklu sultanlığı ile Bizans imparatorluğunu yeniden karşı karşıya getirdi. İmparator Manuel Komnenos, aleyhindeki bu gelişmeleri kökünden halletmek için Türkiye Selçuklu devletini yıkmak kararı ile büyük bir ordunun başında olduğu halde yürüyüşe geçti. Yapılan sulh tekliflerini kesinlikle reddederek Denizli istikametinde ilerledi. Onun asıl hedefi Konya'yı zabtetmekti. Türkmenler, bir taraftan çete harbine devam ederek Bizans ordusunu hırpalarken, diğer taraftan da onları Denizli'den sonra Eğridir gölünün kuzeyinde Kumdanlı'da dar ve sarp Myriokephalon vadisine sokmağa muvaffak oldular. Zaten sultanın istediği de yıpranmış düşmanını bu vadide karşılamaktı. Bizans kuvvetleri vadiye girdikten sonra yamaçlarda pusu kurmuş olan Türkler Bizans ordusunu ok yağmuruna tuttular. Vadinin giriş ve çıkışı da Türkler tarafından tutulmuştu. Eylül 1176 tarihinde meydana gelen savaşta Manuel ağır bir hezinete uğradı. İmparator Batı Anadolu'daki istihkâmları tamamen ortadan kaldırmak ve ağır bir tazminat ödemek şartıyla İstanbul'a dönebildi. O zamana kadar hristiyan dünyasında bir nevi "Türklerin işgali altındaki memleket" olarak telâkki edilen Anadolu'nun bu zaferle kesin olarak Türk yurdu olduğu ortaya konmuştur. Diğer taraftan Birinci Haçlı Seferi'nden beri hücumda olan Bizans imparatorluğu bu tarihden itibaren savunmaya çekilmek zorunda kalmıştır. 1071 Malazgirt zaferi Türklere Anadolu'nun kapılarını açmış ve 1176 Myriokephalon zaferi de burasının artık Türklerden geri alınamayacağını ortaya koymuştur. 1097-1176 arasında haçlıların da yardımı ile Bizans’ta bulunan üstünlük tekrar Selçuklular’a geçmiş oldu.

Kılıçarslan, Myriokephalon’dan sonra, tekrar şarka yöneldi. İlk hedefi Malatya idi. Malatya 1175 te Feridun’un öldürülmesi ile kardeşi Muhammed’in hakimiyetine girmişti. Kılıçarslan 4 ay süren bir kuşatmayı takiben şehri zaptetti ve Danişmendliler’in Malatya koluna da son verdi. Yine Nureddin Mahmud’un ölümüyle yerine geçen oğlu Salaheddin Eyyubi, babasının Kılıçarslan’la olan rekabetine devam etti. Kılıçarslan, Salaheddin’e bir elçi yollıyarak, vaktiyle Nureddin tarafından zaptedilmiş olan Rab’an kalesinin iadesini talep etti. Salaheddin bunu şidddetle reddetti. Birçok gerginliklerden sonra, Selçuklu veziri İhtiyarüddin Hasan’ın gayretleriyle anlaşma sağlanabildi. Hatta bundan sonra Kılıçarslan ve Salaheddin, birlikte, Ermeni Prensi III. Rupen üzerine bir sefer bile yaptılar. 1182 de, Salaheddin’in, Artuklu Emiri Nureddin ile birlikte, Amid (Diyarbakır) ve Meyyafarikin (Silvan) şehirlerini alması ile Selçuklu-Eyyubi ilişkileri tekrar bozuldu.

1180 de, Manuel’in ölümünden sonra, III. Alexius zamanında (1180-1183), Selçuklular Ege bölgesine adım adım ilerlediler. Uluborlu. Kütahya ve Eskişehir fethedildi. 1183 te Alexius’un ölümü üzerine çıkan iç karışıklıklar sırasında, Alaşehir’de (Philadelphia) bulunan John Comnenus’un oğulları, Kılıçarslan’dan yardım istediler. Bunun üzerine büyük bir Selçuklu ordusu, Ege bölgesinde denize kadar ilerleyip birçok yer fethetti.

Uzun saltanat yıllarından sonra yaşlanan Kılıçarslan sefere çıkamaz oldu. Onun bu durumunu gören oğulları arasında saltanat ihtirasları başgösterdi. Kılıçarslan da eski türk geleneklerine uyarak ülkesini onbir oğlu arasında taksim etti. Kaynakların birbirini tamamlayan rivayetlerine göre:

1-) Kutbeddin Melikşah, Sivas ve Aksaray’a

2-) Rükneddin Süleymanşah, Tokat ve havalisine

3-) Nureddin Sultanşah, Kayseri bölgesine

4-) Mugiseddin Tuğrulşah, Elbistan’a

5-) Muizeddin Kayserşah, Malatya’ya

6-) Muhiddin Mes’ud, Anakara merkez olmak üzere Çankırı, Kastamonu ve Eskişehir’e

7-) Gıyaseddin Keyhüsrev, Uluborlu ve Kütahya havalisine

8-) Nasreddin Berkyarukşah, Niksar ve Kayulhisar’a

9-) Nizameddin Argunşah, Amasya’ya

10-) Arslanşah, Niğde’ye

11-) Sancarşah ise Ereğli ve güney bölgelerine, melik olarak atandılar.

Kılıçarslan bu taksimi yaptıktan sonra, kendisi Konya’da sultan olarak kaldı. Oğulları ona tâbi, fakat kendi iç işlerinde yarı bağımsız hüküm sürmekte idiler. Melikler döneminde Süleymanşah’ın Karadeniz bölgesinde, Mes’ud ve Keyhüsrev’in ise kendi bölgelerinde bazı fetihleri dikkat çeker. 1190 da Alman İmparatoru Frederik Barbaros, III. Haçlı ordusunun başında Anadolu’ya geldiğinde, Selçuklu Türkiyesi siyasi birliğini kaybetmiş, şehzadeler saltanat kavgalarına başlamış, Bizzat Kılıçarslan Konya’da oğlu Kutbeddin Melikşah elinde kukla haline gelmişti.

Üçüncü haçlı seferi, Salaheddin Eyyubi’nin Suriye’de haçlılara karşı kazandığı zaferler ve Kudüs’ün geri alınması üzerine harekete geçmişti. Bu arada, Salaheddin’in, Bizans ile ittifak halinde olduğunu görüyoruz. Buna mukabil de Kılıçarslan ile Frederik Barbaros arasında eskiye dayanan bir dostluk vardı. Kılıçarslan’ın elçileri, Frederik Barbaros’u Edirne’de ziyaret edip, Selçuklu topraklarından serbestçe geçmesi konusunda onunla anlaştılar. Bizans ta bir direniş gösteremedi. Haçlılar Alaşehir Denizli yönünde ilerliyerek Selçuklu topraklarına girdiler. Yolda, kendi başlarına veya bir rivayete göre Kılıçarslan’ın emriyle hareket eden, Türkmenler’in baskınlarına uğradılar. Çeşitli nedenlerle, daha önce yapılmış olan anlaşma uygulanamadı ve Haçlılar’la Selçuklular’ın arası gerginleşti. İlerliyen haçlılar, Akşehir’de Melikşah’ın ordusu ile karşılaştılar. Melikşah, büyük haçlı ordusu karşısında Konya’ya doğru geri çekildi. Selçuklular’ın Konya önlerindeki savunma hatları da dayanamadı ve haçlılar Konya’ya girerek yağma ve katliam yaptılar. Kılıçarslan kabahati, oğlu Melikşah’a atarak, Frederik Barbaros ile anlaştı. Haçlılar yanlarına bazı rehineler alarak Kilikya’ya doğru yollarına devam ettiler. Alman imparatoru Kilikya’ya ulaşamadan, Silifke çayında boğuldu.

Kılıçarslan’ın ülkeyi oğulları arasında paylaştırmasının sonuçları kötü oldu. Hem kardeşler ve hem de oğullar ile babaları arasında tatsız olaylar meydana geldi. Sivas Meliki Kutbeddin Melikşah Konya’yı işgal edip, babasına bağlı adamları bertaraf ederek basını kukla sultan durumuna düşürdü (1189) ve kedisini veliahd ilan ettirdi. Aksaray’ı da idaresine aldı. Alman İmparatoru Anadolu’dan geçerken durum bu idi. Bunu meteakip, Melikşah, babasını da yanına alarak, kardeşi Nureddin Sultanşah üzerine yürüdü ve Kayseri’yi kuşattı. Kılıçarslan bir fırsatını bulup kaçarak, Kayseri’ye sığındı. Bunun üzerine Konya’ya dönmek zorunda kalan Melikşah, burada bağımsızlığını ilan etti. Oğulları arsında dolaşan yaşlı Kılıçarslan, sonunda Uluborlu’da Keyhüsrev’in yanına giderek, onunla birlikte Konya’yı geri aldı. Keyhüsrev ile birlikte Melikşah üzerine yürüyen Kılıçarslan, Aksaray muhasarası sırasında, 1192 de öldü.
I. Gıyaseddin Keyhüsrev Dönemi (1. Saltanatı - 1192 - 1196)

Babasının ölümü üzerine Keyhüsrev Konya sultanı oldu (1192-1196). Kısa bir süre sonra Melikşah ta öldü. Keyhüsrev’in annesi Bizanslı idi. Kardeşleri, Keyhüsrev’in sultanlığını kabul etmediler. Melikşah’ın ölümünden sonra, Keyhüsrev, en kuvvetli rakibinden kurtulmuş oldu. Bu sırada Ankara Meliki Muhiddin Mes’ud, Kastamonu ve Bolu yöresinde fetihlerle uğraşıyor ve diğer kardeş Rükneddin Süleymanşah ta, orta ve doğu Anadolu’da, kardeşlerini kendi yönetimi altına almakla uğraştığından, Gıyaseddin Keyhüsrev Konya tahtını korumakta güçlük çekmedi. Hatta Menderes havzasına bazı seferler dahi yaptı.

Süleymanşah başlangıçta akıllı bir siyaset güdüp, Konya tahtında bir ihtirası olmadığı izlenimini vermiş ve uygun zamanı kollamıştır. Fakat, Melikşah’ın, kardeşi Nureddin Sultanşah’ı bir hile ile öldürüp, Kayseri’yi alması üzerine, Melikşah’a karşı cephe almak zorunda kalmıştır. Melikşah’ın ölümü üzerine ilk mücadele onun mirası üzerinde, Süleymanşah ile Ankara Meliki Muhiddin Mes’ud arasında cereyan etti ve Süleymanşah Konya tahtını sonraya bıraktı. Bu sırada, Keyhüsrev’in babasını zehirleterek öldürttüğü ve böylece Konya tahtına çıktığı dedikoduları yayıldı. Bunun üzerine Süleymanşah, bazı kardeşlerinin de desteğini alarak, Konya üzerine yürüdü. Dört ay süren bir kuşatmadan sonra şehri zaptetti. Keyhüsrev, Süleymanşah ile anlaşarak, oğulları Keykubad ve Keykavus’u da Konyada bırakıp, şehri terketmek zorunda kaldı. Süleymanşah merasimle tahta çıktı (1196-1204). Keyhüsrev, Anadolu’da bazı hükümdarlara misafir olduktan sonra, Trabzon üzerinden İstanbul’a geçti

I. Gıyaseddin Keyhüsrev Dönemi ( 2. Saltanatı - 1205 - 1211)

Keyhüsrev, büyük oğlu İzzeddin Keykavus’u Malatya’ya, ortanca oğlu Alaeddin Keykubat’ı Tokat merkez olmak üzere Danişmend iline, küçük oğlu Keyferidun’u da Koyulhisar’a melik tayin etti. Fakat bu meliklerin bağımsızlıkları, babaları ve amcaları kadar değildi. Eski düzene, sadece itaatkar davranan Erzurum meliki Tuğrulşah devam etti.

Keyhüsrev, içişlerinde herhangibir problemle karşılaşmadı ve komşuları arasında itibarı arttı. Himayesi aranır oldu. Nitekim Harput Artuklu hükümdarı Nizameddin Ebubekir ve Sumeysat hükümdari Melik Efdal, Keyhüsrev’e elçiler gönderip, Süleymanşah zamanında olduğu gibi, tabiiyetlerini arzedip yardım talebinde bulundular. Keyhüsrev de, Harput’u, Diyarbekir Meliki Nasreddin Mahmud’ a karşı korudu. Mengücikoğullarının bağımlılığı devam etti. Mugiseddin Tuğrulşah zaten Konya’ya bağımlı idi.

Gürcüler 1205 yılında, Azerbaycan ve doğu Anadolu’da yeni yağma seferleri düzenlediler. Ahlat hükümdarı ve Tuğrulşah Gürcülere karşı seferler yaptılar. İstanbul’da kurulan Latin İmparatorluğu, Balkanlar ve Yunanistan’da da egemenliklerini genişlettiler. Anadolu’ya dokunmadılar. Alexius’un damadı, Theodore Laskaris İznik’te yeni bir imparatorluk kurmaya muvaffak oldu (1206). Laskaris, Latinlere karşı olduğu gibi, Karadeniz sahillerinde tutunmaya çalışan Comnenus’lara karşı da mücadele vermek zorunda idi. Nitekim, Bizans İmparatorluğu’nun yıkılması üzerine, Alexis ve David adlarında iki genç şehzade, Karadeniz sahillerinde yerleşiyordu. Thamara’nın yeğeni olan Alexis, Gürcistan’dan aldığı yardım ile Trabzon’da yerleşip burada yeni bir hanedan kurdu (1204-1461). Küçük kardeşi David ise, Sinop ve Ereğli şehirlerine yerleşip, Laskaris’e karşı harekete geçmişti. Laskaris, Keyhüsrev ile anlaşmak zorunda kaldı. Bu anlaşma sayesinde David’in ordusunu mağlup ederek David’i esir aldı. Keyhüsrev de, Samsun’a baskı yapan Alexis’i bertaraf etti.

Bizans’ın yıkılmasından sonra, Bizans’ın hakimiyetinde bulunan Anadolu’nun başka bölgeleri gibi, Antalya’da da bir otorite boşluğu ortaya çıkmış, şehir Aldobrandini adında bir İtalyan’ın eline geçmişti. Aldobrandini, Kıbrıs’taki haçlılar’ın korumasında idi. Şehirdeki karışıklıklar nedeniyle ticari faaliyetlerin aksaması üzerine, Keyhüsrev, duruma müdahale etmek için, Antalya’ya yürüdü ve şehri muhasara etti. Fakat Kıbrıs’tan yardım gelmesi üzerine başarılı olamadı. Sonradan, yerli rum halkın, Keyhüsrev’i tercih etmesi üzerine, şehir zaptedilebildi ve franklar esir alındı (1207). Keyhüsrev, ikinci defa tahta çıkışında yardımını gördüğü Mübarizeddin Er-Tokuş’u, Antalya valiliğine atadı. Takiben Kıbrıslılarla da anlaşarak şehri serbest ticarete açtı.

Süleymenşah’ın ölümü üzerine, Ermeniler, Selçuklu tabiiyetini bir tarafa bırakarak, sınırlarda karışıklık çırarıp yağmalara başladılar. Bunun üzerine Keyhüsrev Ermeni seferine mecbur oldu. Maraş’ı geri alıp, Hüsameddin Hasan’a teslim etti (1208-1209). Böylece Selçuklular’a tabi bir beylik ortaya çıktı. Maraş, Hüsameddin Hasan, oğlu İbrahim ve torunu Nusretüddin zamanında, çok iyi idare ve imar edildi. Keyhüsrev, Maraş’tan sonra Kilikya’ya indi ve Ermeniler’i tekrar itaate aldı.

Keyhüsrev’in, Samsun ve Antalya’da kazandığı zaferler ve Ermeniler’e karşı elde ettiği başarılar, İznik İmparatoru Laskaris ile arasını açtı. Bunun aksine, Keyhüsrev ile, İstanbul’daki Latin İmpartatoru Henri arasında bir yakınlaşma başladı. Bu arada, daha önce Keyhüsrev’i İstanbul’da misafir eden ve Latin işgali nedeniyle İstanbul’dan kaçan, eski imparator III. Alexis te, Ermeni seferinden sonra. Keyhüsrev’i Antalya’da ziyaret edip, damadı olan İznik İmparatoru Laskaris’ten şikayetçi oldu. Keyhüsrev bir elçi ve mektup yollayarak, Laskaris’ten, tahtı, esas sahibi olan kayınpederi III. Alexis’e bırakmasını talep etti. Laskaris’in bu ültimatomu kabul etmemesi durumu daha da gerginleştirdi ve çatışma noktasına getirdi. Bizans ve Selçuklu orduları Denizli veya Alaşehir yöresinde karşılaştılar. Bu savaşta, Selçuklu orduları, üstün durumda olmalarına rağmen, Keyhüsrev’in şehit düşmesi üzerine dağılarak mağlup oldular (1211). Laskaris, kayınpederini de esir alarak, onu, ölünceye kadar İznik’te hapsetti.
II. Rükneddin Süleyman Şah Dönemi (1196 - 1204)

II. Rükneddin Süleymanşah kısa süren saltanatına rağmen, Selçuklu sultanları arasında, kudreti ve devleti birleştirmesi ile, büyük hizmetler yapmış bir hükümdardır. Öncelikle, Argunşah ve Berkyarukşah’a ait olan Amasya ve Niksar bölgesini ilhak etti. Elbistan Meliki Mugiseddin Tuğrulşah ta derhal Süleymanşah’a bağımlılığını bildirdi. Böylece, Süleymanşah, Malatya Meliki Karserşah ve Ankara Meliki Mes’ud dışında, bütün kardeşlerini ve bunların bölgelerini idaresi altına almış oldu.

Kardeşler arasındaki saltanat kavgalarından yararlanan Kilikya ermenileri, Selçuklular aleyhine genişlemeye başlamışlardı. Hatta bu başarıları dolayısıyla, II. Leon “muhteşem” veya “büyük” ünvanı ile 1198 yılında taç giydi. Süleymanşah, güney sınırlarındaki bu ermeni problemini halletti ve elimizdeki bir sikkeye dayanarak söyliyebiliriz ki, ermenileri itaati altına aldı.

Bundan sonra süleymanşah 1200 de Malatya’yı kuşattı ve aldı. Kayserşah, kayınpederi Melik Adil’e sığındı. Erzincan hükümdarı Mengücikoğlu Behramşah, kayınpederi Kılıçarslan’a olduğu gibi, Süleymanşah’a da bağımlı kaldı. Aynı hanedanın Divriği kolunu temsilen Turanşah ta Selçuklu tabiiyetine devam etti. Süleymanşah, Malatya seferi sırasında, Harput’ta hüküm süren Artuklu hanedanına da hakimiyetini kabul ettirdi.

Bu sırada Gürcüler, hristiyan Kıpçakların da yardımı ile güçlenmişler, Azerbaycan Atabekleri, Ahlat Sökmenleri ve Erzurum Saltukları üzerine akınlara başlamışlardı. Bu, Selçuklular için de tehlikeli bir durum yaratıyordu. Gürcüler, Kraliçe Thamara zamanında Ahlat ve Erzurum’a kadar ilerlediler. Saltuklu hükümdarı Nasreddin Muhammed’in savunması karşısında, Thamara’nın kocası David geri çekilmek zorunda kaldı. Fakat bundan sonra da, Gürcüler doğu Anadolu’da tehlike olmaya devam ettiler. Kars’ı zaptettiler. Bütün bu sebeplerle, Süleymanşah 1202 de Erzurum’a hareket etti. Çevre Türk beylerinin ve Erzincan Meliki Behramşah’ın da desteğini sağladı. Bu amaçla Nasreddin Muhammed’i de huzuruna davet etti. Fakat Muhammed Selçuklu tabiiyetini kabul etmediği için, Süleymenşah, Erzurum’u zaptederek Saltukoğulları hanedanına son verdi. Erzurumu, kardeşi Tuğrulşah’ın idaresine bıraktı. Erzurumda Tuğrul ve varislerinin idaresi, Alaeddin Keykubad zamanına kadar devam etti.

Kılıçarslan’ın sağlığında, Kraliçe Tamara, Kılıçarslan’a bir mektup yollayarak, Süleyman ile evlenmek istediğini bildirmiş fakat Süleyman bu talebi geri çevirmişti. Bunun üzerine II. Saltuk’un torunu Muzaffereddin, din değiştirerek Tamara ile evelenmiştir. Daha sonra nasıl olduysa, Tamara, Muzaffereddin’i geri göndererek, David ile evlendi. Bu arada Gürçü-Türk ilişkilerine girmişken, daha sonra Tamara’nın kızı Rosudan, Müslümanlığı kabul ederek, Tuğrulşah’ın oğlu ile evlenmiştir.

Süleymanşah, Erzurum’a el koyduktan sonra, Behramşah ve Tuğrulşah ile birlikte, Pasinler ve Sarıkamış üzerinden Gürcistan’a hareket etti. Micingerd kalesi civarında, gürcüler ani bir baskınla, Selçuklu ordusunu dağıttılar. Bu arada, bazı Türk beyleri ile birlikte Behramşah ta esir alınıp Tiflis’e götürüldü ve sonradan fidye karşılığı serbest bırakıldı. Behramşah 1225 e kadar Erzincan’da hüküm sürdü. Bu Gürcistan seferinde Süleymanşah, aşırı gurur ve kendisine fazla güvenmesi nedeniyle kötü bir bozguna uğramış, fakat her nedense, zaferlerine rağmen, Gürcüler daha fazla ilerlememiş, buna mukabil Selçuklular doğu Anadolu’da genişlemeye devam etmişlerdir.

Bu sıralarda Mes’ud’un Ankara’daki hakimiyeti devam etmekteydi. Mes’ud hem bir edebiyat ve kültür hamisi hem de iyi bir askerdi. Ankara, Çankırı, Kastamonu, Bolu ve Eskişehir hakimiyeti altında idi. Süleymanşah Anadolu Türk birliğini sağlamak için kardeşi Mes’ud’u da bertaraf etmek zorunda idi. Uzun kuşatmalardan sonra, Süleymanşah, Ankara’yı zaptetti ve muhtemelen Mes’ud’u da öldürttü. Kısa bir süre sonra, 2. Gürcüstan seferine çıkmak üzere iken, kendisi de öldü (1204).
III. Kılıç Arslan Dönemi (1204 - 1205)

Süleyman Şah’ın ölümü üzerine tahta, henüz buluğ çağında olan oğlu, III. Kılıçarslan çıkarıldı. III. Kılıçarslan’ın saltanatı bir yıldan az sürdüğü halde, İsparta fethedildi, Anadolu birliği de devam etti. Hatta 1204 te İstanbul’un haçlılar tarafından işgal edilmesi ile, Laskaris tarafından, İznik’te kurulan yeni Bizans devleti, Selçuklulara bağımlı oldu.

I. Gıyaseddin Keyhüsrev, Konya’yı kardeşi Süleyman Şah’a bıraktıktan sonra, kendisine katılan oğulları ile birlikte, Ermeni prensi Leon’a sığındı ve başkent Sis’te (Kozan) misafir edildi. Bir süre sonra, kardeşleri Elbistan Meliki Tuğrulşah ve Malatya Meliki Kayzerşah’a misafir olan I Keyhüsrev, daha sonra Haleb’e geçti, burada da umduğunu bulamayınca, Diyarbakır, Ahlat ve Kastamonu üzerinden, İstanbul’da dayılarının yanına gitmeye karar verdi. İstanbul’da iyi karşılandı, fakat imparator da diğerleri gibi Süleymanşah’tan çekindiği için, Keyhüsrev’e fazla yardım edemedi. Keyhüsrev, İstanbul’da, Mavrozomes’in kızı ile evlendi.

İstanbul, 1204 te Latinler (haçlılar) tarafından işgal edildi. İmparator Süleymenşah’tan yardım istedi ise de, kardeşi Mes’ud ve Gürcüler ile çok meşgul bulunan Süleymanşah’tan müsbet yanıt alamadı. Haçlılar İstanbul’da çok zulüm, kıyım ve yağma yaptılar. Hatta Ayasofya dahi yağma edildi. İstanbul’un işgali üzerine, Keyhüsrev, kayınpederi Mavrozomes’e sığındı. Burada iken, kardeşi Süleymanşah’ın ölüm haberi geldi. Bunun üzerine henüz çocuk yaştaki III. Kılıçarslan’ın tahta çıkarılması, bazı beyleri harekete geçirdi. Bu harekette, Selçuklu hizmetine giren Yağıbasan’ın oğulları başı çektiler. Keyhüsrev’e elçi yollıyarak onu tekrar tahta davet ettiler. İkna olan Keyhüsrev, kayınpederi Movrozomes ile yola çıktı. Fakat İznik’te yeni bir hükümet kuran Laskaris, III. Kılıçarslan ile anlaştığından, buna yanaşmıyordu. Keyhüsrev, Uzun görüşmelerden sonra, yeni fethedilen Denizli yöresini Bizansa bırakacağına söz verip, oğulları Keykavus ve Keykubat’ı da karşılığında rehin bırakarak, Laskaris’ten geçiş izni aldı. Kayınpederi ile birlikte eski merkezi olan Uluborlu’ya vardı. Muhafizlarla anlaşan oğulları da kaçıp sonradan babalarına katıldılar. Burgulu’da ordusunu hazırlayan Keyhüsrev 1205 te Konya’yı muhasara etti. Fakat şehir dayandı. Keyhüsrev Ilgın’a çekilmek zorunda kaldı. Konya’daki kamuoyunun sonradan değişmesi üzerine şehrin ileri gelenleri tarafından Konya’ya davet edildi. Keyhüsrev bunun üzerine, III. Kılıçarslan’la anlaşıp, karşılığında ona da Tokat Melikliği’ni vererek ikinci defa tahta çıktı (1205). Muhtemelen de yeğenini Tokat’a giderken yolda öldürttü. Daha önce şehrin muhasarası sırasında Keyhüsrev aleyhinde fetva çıkartan kadı Tırmızi de ortadan kaldırıldı.
I. Gıyaseddin Keyhüsrev Dönemi (1. Saltanatı - 1192 - 1196)

Babasının ölümü üzerine Keyhüsrev Konya sultanı oldu (1192-1196). Kısa bir süre sonra Melikşah ta öldü. Keyhüsrev’in annesi Bizanslı idi. Kardeşleri, Keyhüsrev’in sultanlığını kabul etmediler. Melikşah’ın ölümünden sonra, Keyhüsrev, en kuvvetli rakibinden kurtulmuş oldu. Bu sırada Ankara Meliki Muhiddin Mes’ud, Kastamonu ve Bolu yöresinde fetihlerle uğraşıyor ve diğer kardeş Rükneddin Süleymanşah ta, orta ve doğu Anadolu’da, kardeşlerini kendi yönetimi altına almakla uğraştığından, Gıyaseddin Keyhüsrev Konya tahtını korumakta güçlük çekmedi. Hatta Menderes havzasına bazı seferler dahi yaptı.

Süleymanşah başlangıçta akıllı bir siyaset güdüp, Konya tahtında bir ihtirası olmadığı izlenimini vermiş ve uygun zamanı kollamıştır. Fakat, Melikşah’ın, kardeşi Nureddin Sultanşah’ı bir hile ile öldürüp, Kayseri’yi alması üzerine, Melikşah’a karşı cephe almak zorunda kalmıştır. Melikşah’ın ölümü üzerine ilk mücadele onun mirası üzerinde, Süleymanşah ile Ankara Meliki Muhiddin Mes’ud arasında cereyan etti ve Süleymanşah Konya tahtını sonraya bıraktı. Bu sırada, Keyhüsrev’in babasını zehirleterek öldürttüğü ve böylece Konya tahtına çıktığı dedikoduları yayıldı. Bunun üzerine Süleymanşah, bazı kardeşlerinin de desteğini alarak, Konya üzerine yürüdü. Dört ay süren bir kuşatmadan sonra şehri zaptetti. Keyhüsrev, Süleymanşah ile anlaşarak, oğulları Keykubad ve Keykavus’u da Konyada bırakıp, şehri terketmek zorunda kaldı. Süleymanşah merasimle tahta çıktı (1196-1204). Keyhüsrev, Anadolu’da bazı hükümdarlara misafir olduktan sonra, Trabzon üzerinden İstanbul’a geçti

I. Gıyaseddin Keyhüsrev Dönemi ( 2. Saltanatı - 1205 - 1211)

Keyhüsrev, büyük oğlu İzzeddin Keykavus’u Malatya’ya, ortanca oğlu Alaeddin Keykubat’ı Tokat merkez olmak üzere Danişmend iline, küçük oğlu Keyferidun’u da Koyulhisar’a melik tayin etti. Fakat bu meliklerin bağımsızlıkları, babaları ve amcaları kadar değildi. Eski düzene, sadece itaatkar davranan Erzurum meliki Tuğrulşah devam etti.

Keyhüsrev, içişlerinde herhangibir problemle karşılaşmadı ve komşuları arasında itibarı arttı. Himayesi aranır oldu. Nitekim Harput Artuklu hükümdarı Nizameddin Ebubekir ve Sumeysat hükümdari Melik Efdal, Keyhüsrev’e elçiler gönderip, Süleymanşah zamanında olduğu gibi, tabiiyetlerini arzedip yardım talebinde bulundular. Keyhüsrev de, Harput’u, Diyarbekir Meliki Nasreddin Mahmud’ a karşı korudu. Mengücikoğullarının bağımlılığı devam etti. Mugiseddin Tuğrulşah zaten Konya’ya bağımlı idi.

Gürcüler 1205 yılında, Azerbaycan ve doğu Anadolu’da yeni yağma seferleri düzenlediler. Ahlat hükümdarı ve Tuğrulşah Gürcülere karşı seferler yaptılar. İstanbul’da kurulan Latin İmparatorluğu, Balkanlar ve Yunanistan’da da egemenliklerini genişlettiler. Anadolu’ya dokunmadılar. Alexius’un damadı, Theodore Laskaris İznik’te yeni bir imparatorluk kurmaya muvaffak oldu (1206). Laskaris, Latinlere karşı olduğu gibi, Karadeniz sahillerinde tutunmaya çalışan Comnenus’lara karşı da mücadele vermek zorunda idi. Nitekim, Bizans İmparatorluğu’nun yıkılması üzerine, Alexis ve David adlarında iki genç şehzade, Karadeniz sahillerinde yerleşiyordu. Thamara’nın yeğeni olan Alexis, Gürcistan’dan aldığı yardım ile Trabzon’da yerleşip burada yeni bir hanedan kurdu (1204-1461). Küçük kardeşi David ise, Sinop ve Ereğli şehirlerine yerleşip, Laskaris’e karşı harekete geçmişti. Laskaris, Keyhüsrev ile anlaşmak zorunda kaldı. Bu anlaşma sayesinde David’in ordusunu mağlup ederek David’i esir aldı. Keyhüsrev de, Samsun’a baskı yapan Alexis’i bertaraf etti.

Bizans’ın yıkılmasından sonra, Bizans’ın hakimiyetinde bulunan Anadolu’nun başka bölgeleri gibi, Antalya’da da bir otorite boşluğu ortaya çıkmış, şehir Aldobrandini adında bir İtalyan’ın eline geçmişti. Aldobrandini, Kıbrıs’taki haçlılar’ın korumasında idi. Şehirdeki karışıklıklar nedeniyle ticari faaliyetlerin aksaması üzerine, Keyhüsrev, duruma müdahale etmek için, Antalya’ya yürüdü ve şehri muhasara etti. Fakat Kıbrıs’tan yardım gelmesi üzerine başarılı olamadı. Sonradan, yerli rum halkın, Keyhüsrev’i tercih etmesi üzerine, şehir zaptedilebildi ve franklar esir alındı (1207). Keyhüsrev, ikinci defa tahta çıkışında yardımını gördüğü Mübarizeddin Er-Tokuş’u, Antalya valiliğine atadı. Takiben Kıbrıslılarla da anlaşarak şehri serbest ticarete açtı.

Süleymenşah’ın ölümü üzerine, Ermeniler, Selçuklu tabiiyetini bir tarafa bırakarak, sınırlarda karışıklık çırarıp yağmalara başladılar. Bunun üzerine Keyhüsrev Ermeni seferine mecbur oldu. Maraş’ı geri alıp, Hüsameddin Hasan’a teslim etti (1208-1209). Böylece Selçuklular’a tabi bir beylik ortaya çıktı. Maraş, Hüsameddin Hasan, oğlu İbrahim ve torunu Nusretüddin zamanında, çok iyi idare ve imar edildi. Keyhüsrev, Maraş’tan sonra Kilikya’ya indi ve Ermeniler’i tekrar itaate aldı.

Keyhüsrev’in, Samsun ve Antalya’da kazandığı zaferler ve Ermeniler’e karşı elde ettiği başarılar, İznik İmparatoru Laskaris ile arasını açtı. Bunun aksine, Keyhüsrev ile, İstanbul’daki Latin İmpartatoru Henri arasında bir yakınlaşma başladı. Bu arada, daha önce Keyhüsrev’i İstanbul’da misafir eden ve Latin işgali nedeniyle İstanbul’dan kaçan, eski imparator III. Alexis te, Ermeni seferinden sonra. Keyhüsrev’i Antalya’da ziyaret edip, damadı olan İznik İmparatoru Laskaris’ten şikayetçi oldu. Keyhüsrev bir elçi ve mektup yollayarak, Laskaris’ten, tahtı, esas sahibi olan kayınpederi III. Alexis’e bırakmasını talep etti. Laskaris’in bu ültimatomu kabul etmemesi durumu daha da gerginleştirdi ve çatışma noktasına getirdi. Bizans ve Selçuklu orduları Denizli veya Alaşehir yöresinde karşılaştılar. Bu savaşta, Selçuklu orduları, üstün durumda olmalarına rağmen, Keyhüsrev’in şehit düşmesi üzerine dağılarak mağlup oldular (1211). Laskaris, kayınpederini de esir alarak, onu, ölünceye kadar İznik’te hapsetti.

I. İzzeddin Keykavus Dönemi (1211 - 1220)

Keyhüsrev’in ölümü üzerine, devlet erkanı, büyük oğul Keykavus’un tahta çıkarılmasına karar verdiler. Keykavus, Kayseri’de tahta çıkarıldı. Keykubat, amcası olan Erzurum Meliki Tuğrulşah ve Ermeniler’in de yardımı ile bir ordu toplayarak Kayseri üzerine yürüdü ve şehri kuşattı. Keykavus’un adamları, önce kuşatmaya katılan Ermeni Kralı’nı, bazı vaadlerle kuşatmadan çekilmeye ikna ettiler. Takiben, Tuğrulşah ta kuvvetleri ile çekilip Erzurum’a döndü. Durumun ümitsizliğini gören Keykubat ta Ankara’ya çekilerek burada savunma durumuna geçti. Keykavus Kayseri’den Konya’ya geçti. Burada yapılan cülus töreninde, halife el-Nasır Lidinillah’ın temsilcileri ile birlikte, Laskaris’in elçisi de bulunuyordu. Elçinin getirmiş olduğu, Laskaris’in tekrar anlaşma talebi, Keykavus tarafından kabul edildi. Keykubat’ın Ankara’daki hazırlıkları kendisi için tehlike teşkil ediyordu. Ankara, uzun süre kuşatma altında kaldıktan sonra, Keykubat, kardeşi ile anlaşarak, kendi hayatı ve halka bir zarar vermemesi koşuluyla, şehri Keykavus’a teslim etti (1212-1213).

Keykavus, saltanat mücadelesini kazandıktan sonra, genç ve dinamik bir hükümdar olarak, devlete hakim oldu. Kıbrıs Lusignan Kralı ile bir anlaşma yapılarak, serbest ticaret kolaylaştırıldı (1213). Venediklilerle de bezer bir anlaşma imzalandı. Selçuklular’ın Akdeniz!e çıkışı olan Antalya’da, işler böylece düzenlendikten sonra, sıra Karadeniz kapısı olan Samsun ve Sinop’a geldi. Bu bölge İznik Laskarisleri ile Trabzon Komnenosları arasında bir çatışma alanı idi ve asayişin bozulması ticareti kötü etkiliyordu. Bunun üzerine Keykavus Sinop seferine çıktı, muhasaraya dayanamayan şehir teslim olarak Selçuklu tabiiyetine girdi (1214). Böylece, ilk defa Karatekin tarafından fethedilen Sinop, tekrar Türk hakimiyetine girdi.

İzzeddin Keykavus, Kayseri kuşatması sırasında, Keykubat’ı bertaraf edip tahtını kurtarmak için, Keykubat’ın müttefiki II. Leon’u, bazı fedakarlıklarla kendi tarafına çekmek zorunda kalmıştı. Bunun sonucunda Ermeniler Kuzeye doğru genişleyerek Lulue (Ulukışla), Ereğli ve Larende (Karaman) kalelerini işgal ettiler. Sinop zaferinden sonra Keykavus bu kaleleri Ermeniler’den geri aldı (1216). Bu sırada Antalya’da işler tekrar karıştı. Ayaklanan Rumlar, Kıbrıs Kralı’nın da yardımı ile idareyi ele geçirdiler. Antalya’ya gelen Keykavus 1216 da şehri kurtardı.

Bu sırada Ermeniler Antakya’yı zaptettiler ve Haçlılar’la araları bozuldu. Bu durumdan faydalanan Keykavus Kilikya’ya hareket etti. Ceyhan vadisinde Ermeni ordusunu mağlup edeip birçok Ermeni liderini de esir aldı. II. Leon, Keykavusla anlaşıp tekrar Selçuklu tabiiyetine girmek zorunda kaldı (1218). Fidye karşılığı esirler iade edildi.

Keykavus, Ermeni seferinden sonra, bir süre Ankara’da dinlendi ve bu arada Erzincan Mengücük hükümdarı Fahreddin Behramşah’ın kızı Selçuk hatun ile evlendi.

Halep’te, Melik Zahir’in ölümü üzerine yerine geçen oğlu Melik Aziz, küçük olduğundan, komşuları tarafından tehdit ediliyordu. Bunun üzerine şehrin ileri gelenleri, Keykavus’a sığınmayı uygun bulup onu Halep’e davet ettiler. Halep üzerine yürüyen Keykavus, çeşitli entrikalar sonucu mağlup oldu ve geri çekilmek zorunda kaldı. Halep, Melik Eşref’in eline geçti. Bu başarısızlığın da etkisiyle vereme yakalanan Keykavus 1220 yılında vefat etti.

I. Alaeddin Keykubad Dönemi (1220 - 1237)

Alaeddin Keykubad, Keyhüsrev’in ortanca oğludur. Sultanlığı zamanında, Anadolu Selçukluları, en ihtişamlı dönemini yaşamıştır. Babası Keyhüsrev, İstanbul’dan dönüp tahta çıktığı zaman, Keykavus’u Malatya, Keykubad’ı ise amcası Süleymanşah’ın Meliklik merkezi olan Tokat’a yollamıştı. Keykubad burada, babasının ölümüne kadar 6 yıl melik olarak kaldı.

Keykavus, 1212 yılında, Ankara’yı zaptedince, kardeşi Keykubad’ı Malatya civarındaki Masara (Minşar) ve takiben de Kezirpert kalesine hapsetti. Keykavus’un, ölümünden önce, kardeşi Keykubad’ın tahta çıkarılmasını vasiyet ettiği de rivayet edilir. Çünkü kendi evladı yoktu, varsa bile herhalde yaşı taht için uygun değildi. Keykavus’un ölümü üzerine, çevresindeki önemli beyler bir süre sultanın ölümünü gizli tuttular. Çünkü, vaktiyle, kardeşler arasındaki saltanat mücadelesinde Keykavus’un tarafını tutmuşlardı ve şimdi Keykubad’ın şiddetinden çekiniyorlardı. Taht için Keykubad yerine Erzurum Meliki Tuğrulşah veya onun küçük kardeşi Koyulhisar Meliki Keyferidun’u düşünmekte idiler. Sonunda aralarındaki müzakerelerde, bazı ileri gelenlerin baskısı ile, Keykubad üzerinde anlaşmak zorunda kaldılar. Bu sırada hapiste bulunan Keykubad, davet üzerine Sivas’a hareket etti ve tahta çıkarıldı. Keykubad, takiben başkent Konya’ya hareket etti ve burada da törenlerle karşılandı.

Bu tarihlerde, Moğol istilası Asya ve Doğu Avrupa’yı alt-üst etmekteydi. Ağabeyinin Haleb seferi nedeniyle, Selçuklular’ın, zamanın diğer güçlü devleti olan Eyyubiler’le de arası iyi değildi. Eyyubiler Diyarbakır ve Meyyafarikin’i Artuklular’dan, Ahlat bölgesini ise Sökmenlilerden ele geçirip, Anadolu Selçukluları’nın hem güney hem doğu komşusu olmuşlardı. Keykubad önce Melik Eşref’e heyetler gönderip sonra da kızı ile evlenerek, Eyyubilerle arasını düzeltti.

Moğol istilasından kaçmakta olan birçok insan Anadolu’ya göçmekteydi. Bunların arasında değerli bilim adamları ve sanatçılar da vardı. Yaklaşmakta olan tehlikeyi gören Keykubad, Konya, Sivas gibi önemli şehirlerin tahkimine yöneldi.

Antalya su-başısı Mübarizüddin Ertokuş’un tavsiyesi ile Calonoros kalesini kuşattı. Şehrin hakimi Kyr Vart’ın aman dilemesi üzerine, Keykubad, kendisine Akşehir beyliğini vererek ve kızıyla da evlenmek koşuluyla, anlaştı ve şehre girdi (1221). Şehre Alaiye adı verildi. Bundan sonra Alaiye, Konya sarayının sayfiyesi oldu. Şehirde büyük bir tersane inşa edilerek Selçuklu denizciliğinde önemli bir adım atıldı.

Buradan Konya’ya dönen Keykubad, zamanla devlet içersine gereğinden fazla güçlenmiş ve zenginleşmiş, ayrıca Keykavus zamanında da kendisi aleyhine çalışmış olan bazı beyleri ekarte etti.

Keykubad zamanında yapılan sefer ve icraatlarda ticari amaçlar ön planda tutulmuştur. Bu, Selçuklular için yeni bir tarzdır. Nitekim Alaiye’nin fethinden sonra Keykubad’ın ilk önemli icraatı, Suriye ile Anadolu arasındaki kervan yollarını korumak amacıyla, Ermenilere karşı olmuştur. Bu sıralarda Kilikya’da önemli olaylar olmaktaydı. 1219 da Ermeni Kralı II. Leon’un ölümü üzerine, kızı İsabel, Antakya Prensi Bohemond’un oğlu Philippe ile evlendi. Bundan yararlanan Haçlılar Ermenistanı işgal ve Ermenileri frenkleştirmeye çalışıyorlardı. Ermeni ileri gelenleri buna karşı çıktılar. Ermeni Baronlarının başı, Lampron Senyörü Konstantin, İsabel’i Philippe’ten zorla ayırıp oğlu Hetum ile evlendirdi ve Philippe hapsedildi. Bohemond, olaya müdahale etmek istediyse de Papa’dan izin alamayınca Keykubad ile anlaştı. Buna karşın Ermeniler de, Haleb Atabeki Şahabeddin ile anlaştılar. Kıbrıs Haçlıları da Ermeniler’in yanında yer aldı. 1225 yılında bu iki gurup arasında savaşlar başladı. Keykubad bu münasebetle, Mübarizüddin Çavlı ve babasının kayınpederi Emir Komnenos Mavrozomes komutasında Selçuklu ordusunu, Kilikya üzerine gönderdi. Antalya Sü-başısı Mübarizüddin Er-Tokuş ta harekata donanma ile denizden katıldı. Er-Tokuş Manavgat ve Anamur’u aldıktan sonra Silifke’ye kadar ilerledi. Kara harekatı daha şiddetli oluyordu. Selçuklular bir taraftan Göksu vadisinden Silifke’ye, diğer taraftan Ceyhan vadisi boyunca Kilikya’ya doğru iniyorlardı. Mübarizüddin Çavlı Silifke ve İasauria (İçel)’i işgal etti. Zor durumda kalan Ermeniler’in isteği üzerine sulh yapıldı ve Selçuklular, İçel hariç diğer bölgelerden geri çekildiler. Ermeniler tekrar Selçuklu tabiiyetine girdiler. Keykubad İçel bölgesine yeni Türkmen gurupları yerleştirdi. Bunların arasında, daha sonra tarih sahnesine çıkacak olan Karamanlılar da vardı.

Bu sırada şarkta da önemli olaylar olmaktaydı. Amid Artukları, öteden beri selçuk tabiiyetinde iken, bundan vazgeçip Eyyubi hükümdarı Melik Kamil’e tabi olmuşlardı. İki kardeş olan Melik Kamil ile Melik Eşref arasında da rekabet vardı. Artuklu hükümdarı, bu sırada Azerbaycan’a gelen ve Anadolu işlerine müdahale etmeye başlıyan Harizmşah Celaleddin Mengübirti ile de ittifak yapmıştı. Melik Eşref, Keykubad’ı, Artuklular’a karşı sefere teşvik ediyordu.

Sonuç olarak, Keykubad, 1226 baharında doğu seferine çıktı. Artuklu Meliki Mesud bunun üzerine Melik Eşref’in tabiiyetini kabul etti, onun yardımını istedi ve politik durum değişti. Eski müttefiki Melik Eşref’in taraf değiştirmesi üzerine Keykubad çok hiddetlendi. Melik Eşref Şam’a giderek, Keykubad’a karşı kardeşi Melik Kamil’den yardım istedi. Bazı Bizanslı komutanlar da Keykubad’a yardıma geldiler. Çıkan savaşta Eyyubi ordusu kötü şekilde mağlup oldu (1226). Bu sefer sonunda Kahta, Adıyaman ve Çemişkezek gibi bazı merkezler Selçuklu ülkesine katıldı. Artuklu Meliki Mesud tekrar Selçuklu tabiiyetine girdi. Yaklaşmakta olan Moğol tehdidi nedeniyle Keykubad bununla kalmayıp Eyyubilerle de ilişkilerini süratle düzeltti. Melik Eşref’in kızkardeşi Gaziye Hatun ile büyük törenlerle evlendi.

Celaleddin Harizmşah Mengübirti’nin Azerbaycan’da bulunuşu, Doğu Anadolu’da tehlike yaratıyordu. Erzincan ve Erzurum hükümdarları da onun siyasetine alet olmaya başlamışlardı. Erzincan Mengücük Hükümdarı Behramşah, II. Kılıçarslan zamanından beri, Selçuklu tabiiyetini kabul etmek ve kız alıp vermekle, 60 yıl hüküm sürmüştü. Behramşah’ın 1225 te ölümü üzerine yerine geçen oğlu Davudşah ve yine aynı yıl Erzurum’da Tuğrulşah’ın yerine oğlu Cihanşah hükümdar oldu. 1228 de Erzincan üzerine yürüyen Keykubad, burayı ülkesine kattı. Davudşah’ı ise, Akşehir ve Ilgın’ı ikta vererek kendisini buraya yolladı. Böylece Anadolu’nun fethi sırasında kurulan Mengücük Devleti, Divriği kolu müstesna, 1228 yılında son bulmuş oldu. Politik koşullar uymadığı için, Keykubad, Erzurum üzerine gitmeyip geri döndü. Büyük oğlu Keyhüsrev’i Erzican Meliki olarak atadı, Er-Tokuşu’da yanına Atabeg olarak bıraktı. Henüz bir yaşında bulunan, Eyyubi prensesi Melike Adiliyye Hatun’dan olma oğlu Kılıçarslan’ı veliahd tayin etti. Bunda, büyük oğlu Keyhüsrev’in, Kyr Vart’ın kızından doğmuş olmasının da rolü vardır.

Trabzon Rumları, Keykavus zamanında olduğu gibi, Keykubad zamanında da Selçuklu tabiiyetine idiler. Fakat Trabzon Hükümdarı Adronikos, Celaleddin Harizmşah’tan da aldığı cesaretle, daha Keykubad Erzican’da iken, Samsun ve Sinop üzerine saldırıyordu.

1223 başlarında, Moğollar, Güney Rusya’daki yayılmaları sonucunda, Kırım’daki Suğdak limanını da işgal ettiler. Şehirden kaçan zenginler ve tüccarlar Selçuklular’a sığındılar. Keykubad bunun üzerine, Kastamonu Uç-beyi Hüsameddin Çoban komutasında bir donanmayı Suğdak’a yolladı. Çoban Suğdak’ta asayişi sağladıktan sonra geri döndü. Selçukluların Suğdak’taki hakimiyeti muhtemelen, Moğollar’ın 1239 tekrar gelişlerine kadar sürdü. Takiben donanma Trabzon üzerine yollandı. Erzincan da toplanan kara ordusu da, Melik Gıyaseddin Keyhüsrev ve Er-Tokuş kumandasında Gümüşhane ve Ziganalar üzerinden Trabzon’a yürüdü. Trabzon kuşatıldı ise de başarılı olunamadı, hatta Selçuklular biraz dağınık bir şekilde geri çekildiler ve Trabzon’un fethi, Fatih Sultan Mehmet zamanına kaldı. Trabzon Rumları, Selçuklular’ın 1230 daki Yassı-Çimen zaferinden sonra tekrar Selçuklu tabiiyetine girdiler. Bu tabiiyet, 1243 teki Kösedağ yenilgisine kadar devam etti.

Asya’yı alt-üst eden Moğol istilası ile, devrin en büyük İslam devleti Harizmşahlar İmparatorluğu yıkıldı. Sultan Kutbeddin Muhammed, Hazar Denizi’nda bir adaya sığınarak orada öldü. Oğlu Celaleddin Mengübirti, Batı İran, Azerbaycan, Gürcistan ve Doğu Anadolu’da bir devlet kurarak, Moğol istilasına karşı durmuştur. Başlangıçta Mengübirti ile Keykubad’ın araları iyi idi. Fakat sonradan, Mengübirti’nin Ahlat muhasarası ve Erzurum Meliki Cihanşah’ın, Harizmşahlar tarafına geçmesi ile iki sultanın arası açıldı. Mengübirti’nin Ahlat’ta durmayıp Anadolu içlerine ilerliyeceğini anlayan Keykubad, karşı harekete girişti. Melik Eşref komutasında gelen Eyyubi ordusu ile Keykubad Kızılırmak kenarında birleştiler. Bu sırada Ahlat, Harizmşahlar tarafından zapt ve yağma edildi. Harizmşah ve Erzurum kuvvetleri Harput’ta toplanıp Sivas’a yöneldiler. İki ordu Erzincan Akşehri Ovası’nda Yassı-Çimen’de karşılaştı. Büyük bir boğuşma oldu. Harizmşahlar mağlub ve Melik Cihanşah esir edildi (1330). Harput ve Ahlat üzerinden Azerbaycan’a dönen Mengübirti, bir daha kendini toparlıyamadı.

Yassı-Çimen zaferinden sonra, Keykubad, yanında Melik Eşref olmak üzere, Erzurum üzerine yürüdü. Erzurum’un ileri gelen beyleri ve Cihanşah ile anlaşarak şehre girdi. Cihanşah’ı affettikten sonra ona ve kardeşine Aksaray ve Eyüphisar’ı ikta olarak verdi. Böylece Süleymanşah zamanında fethedilip, kardeşi Tuğrulşah’a verilen Saltuk-ili Erzurum, 1230 yılında, bir daha ayrılmamak üzere Selçuklu ülkesine katıldı.

Moğollar Celaleddin Harizmşah’ı takip ederek, Doğu Anadolu’daki Artuklu ve Eyyubi topraklarını işgal ettiler ve Selçuklular ile doğrudan sınırdaş hale geldiler. Takiben Sivas’a kadar uzanan akın ve yağmalara başladılar. Selçuklular, Moğollara yardım ettikleri gerekçesi ile, Gürcistan üzerine bir sefer düzenledi. Kraliçe Rosudan, kızını, Keykubad’ın oğlu Keyhüsreve vererek anlaşma sağlıyabildi.

Mengübirti’nin işgalinden sonra, Ahlat harap olmuş ve yörede asayiş bozulmuştu. Keykubad, Kemaleddin Kamyar komutasında bir orduyu Ahlat’a yolladı. Ahlatlılar, sultanın ordusunu sevinçle karşıladılar. Çevrede bulunan eski Harizm beyleri de askerleriyle birlikte, Selçuklular’a katıldılar. Ahlat ve çevresinin Selçuklular’a katılması, Melik Eşref’i, Keykubad aleyhine çevirdi. Başta Melik Kamil olmak üzere bütün Eyyubi melikleri birleşti. Eyyubi ordusu Birecikte toplandı ve Kayseri üzerine yürüdü. Harput’ta yapılan muharebelerde Eyyubiler mağlup oldular. Harput zaptedilerek, Artuklular’ın bu koluna son verildi. Melik Kamil mağlup olarak ülkesine döndü. Ertesi yıl, Güneydoğu Anadolu’ya bir sefer düzenlenerek Siverek, Harran ve Urfa fethedildi (1235). Ertesi yıl bu kez Melik Kamil, buraları Selçuklular’dan geri alarak yakıp yıktı (1236). 1237 yılında, büyük bir ordu ile Diyarbakır seferine hazırlanmakta olan Keykubad, Kayseri'de vefat etti.

Lütfen sohbete katılmak için Giriş ya da Hesap açın.

Sorumlular: kemal
Sayfa oluşturma süresi: 0.199 saniye
Top