Atatürkçü Düşünce sistemi üzerine


 

a) Atatürkçü Düşünce Sistemi- Atatürkçülük

 

Türk inkılâbı ve onu biçimlendiren ilkeler bir bütün oluştururlar.Bu bütün içinde bulunan ilkelerden yepyeni bir düşünce sistemi doğmuştur. Buna Atatürkçü Düşünce Sistemi denilmektedir.

 

Atatürkçülük  deyimi yeni kullanılmaya başlanmıştır. 1930’lu yıllarda bu kavram Kemalizm olarak ifade edilmektedir. Atatürkçülük, “Atatürk’ün T.C.’ni  kurmakta ve inkılâpları hazırlamakta gösterdiği temel prensiplerin bütünü olarak tanımlanabilir.Türk Hukuk Lügatı’nda ise Atatürkçülük,” İnönü’nün Türk Milletine hitap eden beyannamesinde ilan ettiği gibi cumhuriyetin milliyetçi, halkçı, devletçi, lâik ve devrimci vasıfları olup, Atatürk’ün bize en kıymetli emanetidir. Atatürkçülük, “ Atatürk’ün açtığı devrim ve kalkınma yolu ve bu yolda yürümenin gerekliliğine inanış biçimi olarak da tanımlanmaktadır. Atatürkçülük, “ Atatürk’ten çıkan ve onunla gelişen fikirler ve olaylar bütünü olarak da ifade edilebilir.

 

Atatürkçülük katı, donmuş dogmalara dayanmamaktadır.Akla, bilime, insan sevgisine önem vermektedir.

 

B-)Atatürkçü Düşünce Sisteminin Oluşmasında Rol Oynayan Etkenler

 

Atatürkçü Düşünce Sistemi, Atatürk’ün doğup yaşadığı ortamın içinde bulunduğu şartlarda olgunlaşmıştır.Atatürk’ün yaşadığı yüzyıl hem Osmanlı Devleti açısından, hem de dünya devletleri açısından önemli bir zaman dilimidir.Bu yüzyılda Avrupa ekonomik, bilimsel ve siyasî üstünlüğünü artırarak sürdürmüştür.Avrupa devletleri bir yandan sömürgecilik hareketini iyice geliştirmişler, bir yandan da ekonomik bakımdan güçsüz ülkeleri nüfuzları altına alma yoluna gitmişlerdir.Böylece emperyalizm doruk noktasına ulaşmıştır. 19.yüzyılda Avrupa’nın karşısında ezilmemek için güçlü olmaktan başka çare yoktur. Avrupa’nın dışında ise o günlerde güçlü devlet bulunmamaktadır.Ancak 19.yüzyılın sonlarına doğru ABD ve Japonya, Avrupa kıtasındaki devletlere ilave olarak emperyalist devletler kervanına katılmışlardır.Batılılar, bu iki yeni ortakları ile iyi geçinme yolunu seçmişlerdir.

 

Öte yandan 18.yüzyıl Avrupa’da Fransız İhtilâli etkilerinin görülmeye başlandığı devirdir. Fransa’da ortaya çıkan eşitlik, özgürlük, milliyetçilik,millî egemenlik,lâiklik gibi değerlere sahip olabilme arayışı, Avrupa halkının yönetime karşı ayaklanmasına neden olmuştur.Bu mücadeleler sonucunda Avrupa’da çok milletli devletler yıkılmış, mutlakıyetler sona ermiş, krallar Avrupa’da halkı yönetime ortak etmek zorunda bırakılmışlardır Osmanlı Devleti ve Rusya dışında tek kişinin egemenliğine dayalı bir sistem kalmamıştır. Batı emperyalizm yoluyla kendinden olmayanları ezerken, kendi içinde özgürlüğe doğru hızla yol almıştır.Doğal olarak bu gelişmelerin batılı ülkelerin sisteminin dışında kalan ülkeleri etkilemesi kaçınılmazdır.

 

İşte Atatürk, 19.yy. sonlarında böyle bir dünyaya gözlerini açmıştır. 19.yy. Osmanlı Devleti için bir reform çağıdır. Ancak bu reformlar istenilen sonucu verememiş, Osmanlı Devleti gerek ekonomik,gerekse siyasî açıdan iyice güçsüzleşmiş ve milliyetçilik anlayışının azınlıklar arasında hızla yayılması parçalanmayı hızlandırmıştır.Bu ortamda aydınlar, batının siyasî modelinin benimsenmesi ile Osmanlı Devleti’nin kurtarılabileceği düşüncesini ortaya atarak, I.Meşrutiyeti II.Abdülhamit’e kabul ettirmişlerdir. II.Abdülhamit 1876 tarihli Kanun-î Esasî ile ilk kez yetkisiz de olsa bir parlamentonun kurulmasına imkan sağlamıştır. Ancak bu anayasada siyasî özgürlüklere yer verilmediği gibi, padişahın yetkilerine hiç dokunulmamıştır. 1877-78 Osmanlı-Rus savaşı bahane edilerek sona erdirilen I .Meşrutiyetten sonra, Osmanlı Devleti’nde II. Abdülhamit’in 33 yıl süren baskı politikası başlamıştır.

 

II. Abdülhamit devletin parçalanmasına engel olabilmek için her türlü siyasî tedbire müracaat etmiş, buna rağmen 1878’de biten savaş sonunda Balkanların büyük bir bölümü elden çıkmıştır. Osmanlı Devletine Arnavutluk, Makedonya’nın büyük bir bölümü ile Batı ve Doğu Trakya kalmış; Doğu Anadolu’da Kars, Ardahan, Batum Rusya’ya bırakılmıştır. Genç Balkan Devletlerinin gözü Osmanlı Devleti’nin elinde kalan Makedonya’dadır. Balkanlar’daki ve Doğu Anadolu’daki bu huzursuzluğa, Rusların kışkırtmaları üzerine harekete geçen Ermenilerin isyanları eklenmiştir.Ayrıca İngilizler hiçbir sebep göstermeksizin M. Kemal’in doğduğu yıl Mısır’ı işgal etmişlerdir.

 

Bu parçalanma sürecinden kurtulabilmek için II. Abdülhamit bir İslâm birliği oluşturma düşüncesine kapılmıştır. Bu düşünce ile imparatorluk içindeki bütün Müslüman Türklerin ve Arapların kaynaşması ve diğer Müslüman ülkelerin desteği alınarak yeni bir kurtuluş ümidi yaratılması hesaplanmıştır. Fakat bu düşüncenin hayata geçirilmesi zordur. Çünkü hem Araplar arasında milliyetçilik şuuru oluşmaya başlamış, hem de diğer Müslüman ülkelerin desteğinin alınması mümkün olamamıştır. Osmanlı Devleti dışında o dönemde başka bağımsız ülke olmadığı için, II. Abdülhamit’in İslâmcılık politikası da başarılı olamamıştır.

 

1854’den beri alınan ve düzensiz kullanılan dış borçlar ülkeyi perişan etmiş, alacaklı devletler alacaklarını tahsil edebilmek için Osmanlı maliyesine el koymuşlardır. 1881’de kurulan Düyûn-u Umumiye teşkilatı alacaklıların haklarını koruyarak, Osmanlı ekonomisine göz açtırmamıştır.

 

II. Abdülhamit eğitime çok önem vermiş, ancak bu tutumuyla kendisi ile çelişkiye düşmüştür.Çünkü bu okullardan yetişen aydınlar dünyayı tanıyacak, siyasal özgürlükleri- ne kadar önlenirse önlensin-türlü yollarla öğrenecek ve sonunda rejime karşı çıkacaklardır. Bu Osmanlı Devleti’nde de böyle olmuştur. II. Abdülhamit çok iyi eğitim alan genç kuşağa 1908’e kadar direnmiş, 1908’de ikinci kez meşrûtiyet yönetimini ilân etmek zorunda kalmıştır.

 

II. Abdülhamit döneminde yetişen genç kuşağın bir önemli şahsiyeti de M. Kemal’dir.M. Kemal’in doğduğu şehir olan Selânik, Makedonya olayları nedeniyle hareketli bir hayata sahiptir. Bu şehirde yaşayan Türklerin yapabilecekleri yegane iş devlet hizmetine girmektir. Ekonomik faaliyetlerin hemen hepsi, Müslüman olmayan vatandaşların kontrolündedir. Bir ordu şehri olan Selânik’te M. Kemal’e askerlik mesleği ilgi çekici gelmiştir.İyi bir askerî eğitim alan, Fransızcasını iyi geliştiren ve okumayı çok seven M. Kemal, Osmanlıcılık ve İslâmcılık akımlarına karşı bir tepki olarak ortaya çıkan Türkcülük akımı ile ilgilenmiş ve bu akımı tanımaya çalışmıştır Kurmay Subay olarak Harp Akademisi’nden mezun olduktan sonra 1910 yılında  Fransa’ya giden M. Kemal, kısa süreli de olsa batıyı görme şansını yakalamıştır. 1911’de Libya’ya giden M. Kemal, Trablusgarp Savaşı’nda yöre halkını İtalyanlara karşı örgütlemiştir. Balkan Savaşı sırasında ise Sofya’da “ Askeri Ateşe” olarak görev yapmıştır. I. Dünya Savaşı yıllarında artık . Kemal askerlik mesleğinin zirvesindedir. Osmanlı Devleti’nin Almanya’nın yanında I. Dünya Savaşına katılmasını vahim bir hata olarak değerlendirmesine rağmen, hizmet verdiği her cephede üstün başarılar kazanıştır. Ancak I. Dünya Savaşı sonunda uğranılan ağır yenilgi, O’nda her şeye yeniden başlanması lazım geldiği, illet iradesine dayalı yeni bir Türk Devleti kurulmasının kaçınılmaz olduğu fikrini kuvvetlendirmiştir.

 

İşte Atatürkçü Düşünce Sistemi, Atatürk’ün yaşadığı dönemdeki olayları akıl yoluyla değerlendirmesi, tarih bilinci ile yorumlaması suretiyle oluşmuştur.

 

-Atatürkçülükte  Devletin Yeri ve Önemi-

 

İnsan topluluklarının belirli bir düzen içinde yaşayabilmeleri, gelişebilmeleri için mutlaka devlet kurmaları gerekmektedir.Bir başka ifade ile insanca yaşayabilmek, ancak bir devlet düzeni içinde mümkündür. Çok uzunca bir süre devletin başlıca üç temel görevinin olduğu kabul edilmekte idi.Bunlar;

a)      Ülkeyi dışarıya karşı korumak.

b)      İçeride huzur ve sükunu sağlamak.

c)      Bağlı bulunulan din kurallarına uymayı sürdürmek.

 

İlkçağdan, Yeniçağın başlarına kadar devletin bu üç temel görevden başka görevleri yok gibiydi. Bu hem batı, hem de doğudaki devletler için geçerliydi.Bu anlayış modern devlet anlayışının oluşmasıyla birlikte hızla değişmiştir. Artık modern devlet, kendisine can veren vatandaşlarının her türlü sorununu çözmek, dertlerine çare bulmak, kısacası insanların mutluluğunu ve gelişmesini sağlamakla yükümlüdür.

 

-Devletin Oluşumunda Rol Oynayan Unsurlar-

 

a)      Ülke adı verilen, sınırları belirli toprak parçası

b)      Bu toprak üzerinde yaşayan insan topluluğu

c)      Bu topluluğun oluşturduğu bir siyasî teşkilât

d)      Bu teşkilâtın içinde ortaya çıkan üstün bir buyurma gücü

 

M. Kemal’e göre Devlet ; Belirli bir bölgede yerleşmiş ve kendine özgü bir güce sahip olan insanların oluşturduğu bir varlıktır. Yine M. Kemal’e göre, bir devletin dayandığı en önemli unsur “tam bağımsızlık” ve “ milî irade”’dir.

 

Devlet şekilleri, egemenliğin kullanılış biçimine göre belirlenmiştir. Buna göre Devlet şekilleri:

a)            Monarşi (Hükümdarlık)= Hakimiyetin kral,imparator,hükümdar,prens vb. isimler alabilen tek bir şahsa ait olduğu devlet şeklidir.Bu yönetimde tek karar mercii hükümdardır.

b)           Meşrutiyet= Bir hükümdarın bir parlamento ile birlikte ülkeyi yönettiği devlet şeklidir.

c)            Oligarşi= Bu sistemde egemenlik birkaç kişinin, birkaç ailenin veya bir sınıf halkın elindedir. Oligarşinin bir şekli olan Aristokraside, egemenlik asillerin elindedir.

d)           Demokrasi= Hakimiyetin halka ait olduğu hükümet şeklidir.Demokrasinin en gelişmiş şekli Cumhuriyettir.

 

-                                      Devletin Vatandaşa Karşı Görevleri –

 

a)            Ülke içinde asayişi, adaleti sağlamak ve deva ettirmek, vatandaşların her türlü hürriyetlerini korumak.

b)           Dış ülkelerle münasebetleri yürütmek, ülkeyi dış tehditlere karşı koruak.

c)            Eğitim hizmeti vermek

d)           Ulaşım hizmeti vermek.

e)            Sağlık hizmetleri sunmak.

f)             Sosyal güvenliği sağlamak.

g)            Tarım, sanat, ticaret,ekonomik faaliyetlerle uğraşmak.

 

-                                      Vatandaşın Devlete Karşı Görevleri-

 

a)      Seçme hakkını kullanmak.

b)      Vergi vermek.

c)      Askerlik yapmak.( Erkekler için)

 

-Atatürkçülükte Devletin Başarısı İçin Öngörülen Temel Esaslar-

 

Atatürkçülükte devletin güçlü ve sürekli olması için,devletin üç temel esas üzerine oturtulmuş olması gereklidir. Bunlardan ikisi “ Tam bağımsızlık” ve “ Millî Egemenlik”’tir. Bu iki temel sağlam olursa, devletin güçlü olması için ilk ve en önemli şartlar yerine getirilmiştir,denilebilir.Bununla birlikte dikkate alınması gereken bir diğer unsur da “ Millî Birlik”’tir.

 

Bu üç temel esas üzerine kurulmuş olan bir devlette, yönetimin başarılı olabilmesi için gerekli olan esasları, Atatürk şu şekilde açıklamaktadır. Öncelikle hükümet, yani yönetimi bütünüyle elinde bulunduran güç rahat çalışabilmelidir.Bir demokraside en ideal olanı hükümetin parlamento içinde sağlam bir çoğunluğa dayanmasıdır. Meclis çoğunluğunu arkasında taşıyan ve devletin yürütme gücünün başında olan hükümetin, devletin amaçlarını gerçekleştirme doğrultusunda çalışması kolaylaşacaktır.

 

Atatürk’e göre hükümetin iki hedefi vardır. Birincisi milletin korunması, ikincisi ise milletin refahının sağlanmasıdır. Bu iki hedefe ulaşmayı başaran hükümetler halkın gözünde iyi, başaramayanlar ise kötüdür. Yine M. Kemal’e göre hükümetler hedeflerine ulaşırken gerçekçi olmak ve halka asılsız vaatlerde bulunmamak zorundadırlar.

 

Başarılı bir yönetim için Atatürk, halka da görev ve sorumluluklar yüklemektedir. Halk seçimini ciddi ve bilinçli bir şekilde yapmalı, yönetimin yaptıklarını izlemeli ve denetlemelidir.

 

Türk Devleti’nin Ana Nitelikleri

 

Türk Devleti’nin nitelikleri,Atatürk’ün devlet anlayışına hakim olan üç temel ilkeden(milli devlet,tam bağımsızlık,milli egemenlik) ve Atatürk’ün bütün inkılâplarına yön vermiş olan çağdaşlaşma hedefinden kaynaklanmaktadır.Bu nitelikler önce dönemin tek partisi olan Cumhuriyet Halk Fırkası’nın program ilkeleri olarak benimsenmiş, 5 Şubat 1937 tarihli anayasa değişikliği ile de Türk Devleti’nin temel nitelikleri haline getirilmiştir Cumhuriyetçilik,Milliyetçilik,Halkçılık,Laiklik,Devletçilik ve İnkılâpçılık olarak isimlendirilen bu altı ilke birbirinden bağımsız ve birbiriyle ilgisiz ilkeler değillerdir.Bu ilkelerin tümü “Atatürkçü Düşünce Sistemi” adı verilen tutarlı bir bütünü  oluşturmaktadırlar