Çağdaş Türkiye'ye Doğru

Mustafa Kemal toplumun , ordunun,eğitimin ve yönetimin  eskiyen ve aksayan yönlerini köklü bir şekilde çözmek ve var olan sorunlardan kurtulmak için bir dizi yeniliklere imza attı.Atatürk bu yenilikleri yaparken yeri ve zamanında açıklamalarda bulunarak bizzat kendisi yeniliklerin  halka açıklanmasında bulundu.

 

 

 

 Saltanatın Kaldırılması (1 Kasım 1922)

Nedenleri:

  1. Lozan görüşmelerine İtilaf Devletleri’nin Osmanlı Hükümeti’ni de çağırmaları (İtilaf Devletleri iki tarafı birbirine düşürerek çıkar elde etmek istiyor)
  2. Kurtuluş Savaşında padişahın olumsuz tutumu ve M. Kemal’in yeni kurulan devlette saltanat yerine Cumhuriyeti istemesi
  3. Ulusal egemenliğin gerçekleştirilmek istenmesi

Lozan’a İstanbul hükümeti de çağrılınca M. Kemal Lozan Antlaşması öncesi saltanatla halifeliği ayıraraksaltanatı kaldırdı. Son padişah Vahdettin 17 Kasım 1922’de ülkeyi terk ederek İngilizlere sığındı. TBMM halife olarak Osmanlı soyundan gelen Abdülmecit Efendi’yi seçti.

Sonuçları:

  1. 623 yıllık Osmanlı Devleti resmen sona erdi.
  2. Son Osmanlı padişahı VI. Mehmet Vahdettin kaçarak İngilizlere sığındı.
  3. İtilaf Devletlerinin ikilik çıkarma oyunları sona erdi.
  4. Cumhuriyetin ilanı için zemin hazırladı.
  5. Milli egemenliğin önündeki en büyük engel ortadan kaldırıldı.

NOT: Saltanatın kaldırılmasıyla laikliğe geçişin ilk adımı gerçekleşti. Cumhuriyetin ilanı için zemin hazırlandı. Demokratikleşme yolunda önemli bir adım atıldı.

NOT: Halkın halifelik kurumuna hala bir bağlılığı olduğu için saltanat kaldırılırken halifeliğe dokunulmamıştır.

Milli Sınırlardan Milli Ekonomiye:

Osmanlı Devleti’nde Ekonomik Yapı

Osmanlı Devleti’nde ulusal bir ekonomi bulunmamaktadır. Nedenleri:

  • Türkler, genel olarak, askerlik, memurluk ve tarım ile uğraşırlar, ticaret ile uğraşmayı onurlu bir iş olarak görmezlerdi (Osmanlı’da ticaret azınlıkların elindeydi).
  • Osmanlı Devleti, Avrupa devletleri gibi Sanayi Devrimi’ni gerçekleştirememiştir.
  • Batılı devletler Kapitülasyon niteliğinde ticari antlaşmalar yapmıştır (Osmanlı ülkesi açık pazar durumuna gelmiş, ucuz yabancı mallar karşısında yerli küçük sanayi çökmüş).
  • İlk kez Kırım Savaşı’nda İngiltere’den alınan dış borçlar ödenememiş, Batılı devletler II. Abdülhamit döneminde Duyun-u Umumiye (Genel Borçlar İdaresi)’yi kurmuşlardır.
  • İlkel tarım yöntemleri kullanılmıştır.

 

İzmir (Türkiye) İktisat Kongresi (17 Şubat 1923)

Ülke ekonomisinin durumu Kurtuluş savaşında iyice bo­zulmuştu. Elde edilen askeri ve siyasi başarının bir ben­zeri ekonomik alanda da sağlanması şarttı.

Yeni Türk Devleti’nin ekonomiyi güçlendirmek, ekonomide izleyeceği yolu araştırmak, kalkınma hedeflerini belirlemek ve milli ekonominin kurulmasıy­la ilgili esasları belirlemek amacıyla 17 Şubat 1923'de İz­mir İktisat Kongresi toplandı. Bu kongreye çiftçi, tüccar, esnaf, sanayici ve işçi kesimlerinden toplam 1135 temsilci katıldı. Burada Misak-ı iktisadi (ekonomik ant) kabul edildi.

Kongrede alınan kararlar:

  1. Hammaddesi yurt içinde yetişen veya yetiştirilebilen sanayi dallarının kurulmalı, yabancı tekellerden kaçınılmalıdır. 
  2. Sanayi özendirilmeli ve ulusal bankalar kurulmalıdır. 
  3. Küçük işletmelerden büyük işletme ve fabrikalara geçilmelidir. 
  4. Özel teşebbüse (çiftçilere) kredi sağlayan bir devlet bankası kurulmalıdır (devlet özel girişimciyi destekleyecek). 
  5. Devlet ekonomik görevleri üstlenmelidir (Devletçilik ilkesi benimsenmiştir) 
  6. Sanayinin her alanda geliştirilmelidir 
  7. Milli sanayi kurulmalı ve ihracat teşvik edilmelidir. 
  8. Yerli malı ve yerli sanayi teşvik edilmelidir. 
  9. Ekonominin gelişmesi için planlı ekonomi uygulanmalıdır. 
  10. İşçilerin durumu düzeltilmelidir. 

Misak-ı İktisadi (Ekonomik And)

Büyük devletlere bağımlı olmadan kendi gücümüzle ve öz kaynaklarımızla kalkınma gerekliliğidir. Misak-ı İktisadi’nin kabul edilmesi sonucu; beş yıllık kalkınma planı (1934–1939) kabul edilmiş, sorunlar ele alınmış ve çözümler uygulanmaya başlanmıştır.

NOT: Özel sermaye birikiminin yetersizliği, yetişmiş iş gücünün azlığı gibi nedenlerle İzmir İktisat Kongresi’nde alınan kararlar amacına ulaşamamıştır. 

 

Ankara’nın Başkent Olması (13 Ekim 1923)

M.Kemal Sivas kongresinden sonra (27 Aralık 1919) temsil heyeti ile Ankara’ya gelmişti. Savaşı buradan yönetti, meclisi burada açtı. Ankara başkent gibi bir konumdaydı. M.Kemal Ankara’nın resmi olarak başkent olmasını istedi. Ankara, askeri ve coğrafi özellikleri de göz önünde bulundurarak 13 Ekim 1923 tarihinde tek maddelik kanun teklifi ile “Türkiye Devleti’nin başkenti Ankara’dır.” İfadesi anayasamızda yerini aldı.

 

 

Cumhuriyetin İlanı (29 Ekim 1923)  

Nedenleri:

  1. Devletin adının olmaması (Yeni Türk Devleti “Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti” adını taşıyordu).
  2. Devlet başkanlığı makamının olmaması (Meclisin başkanı hükümetin de başkanı idi. Bu durumda devlet başkanlığı yokmuş gibi görünüyordu).
  3. “Meclis Hükümeti”sisteminin işleyemez durumda olması.
  4. Ulusal egemenliğin ancak cumhuriyet rejimi ile sağlanacağına inanılması.
  5. Ülkede hükümet bunalımının yaşanması.

1923 Ekim ayının sonlarına doğru Fethi (Okyar) beyin başkanlığındaki hükümet istifa etti. Yeni hükümet kurma işi bunalıma dönüştü. Meclis Hükümeti sistemi seçimlerde sorun yaratıyordu. M. Kemal bu sorunu ortadan kaldırmak için Cumhuriyetin ilan edilmesini istiyordu.

Gelişmeleri yakından takip eden Mustafa Kemal yakın ar­kadaşlarını Çankaya köşküne davet etti. 28 Ekim akşamı yakın arkadaşlarının da görüşlerini aldıktan sonra "yarın cumhuriyeti ilan edeceğiz" dedi. O gece Mustafa Kemal ile İsmet Paşa hazırladıkları kanun tasarısını ertesi günü meclise sundular. Aynı gün meclis, cumhuriyetin ilanını resmen kabul etti ve ilk cumhurbaşkanı da oy birliğiyle Mustafa Kemal seçildi.

Sonuçları:

  1. Cumhuriyetin ilanıyla yeni Türk devletinin adı belli ol­du (konuldu) ve rejim konusundaki tartışmalar da so­na erdi (devletin adı; Türkiye Cumhuriyeti, rejimi; Cumhuriyet). 
  2. “Meclis hükümeti” yerine “kabine sistemine” geçildi, (bu­na göre cumhurbaşkanı, başbakanı atayacak, başba­kan da bakanları seçerek cumhurbaşkanının onayına sunacak), başbakanlık makamı oluşturuldu, böylece devlet başkanlığı sorunu çözümlendi. 
  3. Devlet başkanlığı sorunu çözüldü. Çünkü devletin yegâne başkanı, cumhurbaşkanı Mustafa Kemal oldu. 
  4. Devrimlerin gerçekleştirilmesi için uygun ortam hazırlanmıştır. 
  5. Ulusal egemenlik düşüncesi başarılı olmuş, çağdaşlaşma yolunda önemli bir adım atılmıştır. 
  6. Cumhurbaşkanı seçimini meclisin yapacağı kesinleşmiştir. 

NOT: Türkiye Cumhuriyetinin ilk cumhurbaşkanı Mustafa Kemal ilk başbakanı İsmet İnönü, ilk meclis başkanı da Fethi Okyar oldu.

NOT: Cumhuriyet’in ilanı ile 1921 Anayasası’nda esaslı değişiklikler yapılmış, Türkiye’nin hükümet şeklinin Cumhuriyet, dininin İslam, resmi dilinin Türkçe olduğu şeklindeki madde Anayasa’ya konulmuştur (1921 Anayasası laik değildir). 

 

Çağdaş Devlete Doğru:

Halifeliğin Kaldırılması (3 Mart 1924)

Halifeliğin Kaldırılma Nedenleri

  1. Saltanatın kaldırılması ve Vahdettin’in ülkeyi terk etmesinden sonra TBMM, Abdülmecit Efendi’yi halife seçti. Çünkü kamuoyu henüz halifeliğin kaldırılmasına hazır değildi. Ama Cumhuriyet’in ilanı ve devlet başkanının seçilmesi ile halifeliğin rolü kalmamıştı.
  2. Saltanatın kaldırılması ve Cumhuriyet’in ilanından sonra eski rejim taraftarlarının ve devrimlere karşı olanların sığınabilecekleri tek güç olarak halifelik kalmıştı.
  3. Bazı TBMM üyeleri, halifeyi milletin üstünde görmeye başlamışlar, “TBMM halifenin, halife de TBMM’nindir” şeklinde propagandalara girişmişlerdi.
  4. Halifelik makamı, Milliyetçilik ve Ulusal Egemenlik anlayışına ters düşmekteydi.
  5. Türkiye, çağdaşlaşma yolunda olduğuna ve laikliği amaçladığına göre halifeliğin böyle bir rejimde yeri yoktu.
  6. Abdülmecit Efendi, zamanla padişah gibi davranmaya, hatta saltanat için propaganda yapmaya başlamıştı.

1 Kasım 1922'de saltanat ve halifelik birbirinden ayrılarak saltanat kaldırıldı ve halifeliğin yetkileri dinî konularla sınırlandırıldı. Vahdettin'in ülkeyi terk etmesinden sonra, Osmanlı sülâlesinden Abdülmecit Efendi, TBMM tarafından halife seçildi. Kendisine sadece Müslümanların halifesi unvanını kullanması bildirildi. Halife olan Abdülmecit Efendi'nin, zamanla hükümetin talimatlarının dışına çıktığı görüldü. Kendisini devlet başkanı gibi görmeye başladı. Bu durum ise yeni rejim için bir huzursuzluk kaynağı oluyordu. Buna karşı derhal tedbir alınması gerekiyordu. Ayrıca Türkiye'de gerçekleştirilmesi düşünülen inkılâpların yapılabilmesi için halifeliğin kaldırılması zorunlu idi.

Bu sebeplerden dolayı 3 Mart 1924'te TBMM'de kabul edilen bir kanunla halifelik kaldırıldı. Aynı gün;

  1. Tevhid-i Tedrisat Yasası (Eğitim-Öğretimin birleştirilmesi) çıkarıldı.
  2. Şer’iye ve Evkaf Vekâleti (Şeriat İşleri ve Vakıflar başkanlığı) kaldırılarak yerine Diyanet İşleri Başkanlığı ve Vakıflar Genel Müdürlüğü kuruldu.
  3. Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Vekâleti kaldırıldı. Böylece Genel Kurmay Başkanlığı’nın hükümet ve siyaset dışına çıkması sağlandı.
  4. Osmanlı hanedan üyelerinin ülke sınırları dışına çıkarılması kararlaştırıldı.

 

Halifeliğin Kaldırılmasının Sonuçları  

  • Laikliğe geçişin en önemli adımı gerçekleşti.
  • Yapılacak inkılâpların önündeki en büyük engel ortadan kaldırıldı.
  • Türkiye’de ümmetçilik anlayışları sona erdi, ulusal egemenlik daha da güçlendi.
  • Eski rejim karşıtları önemli bir dayanaklarını kaybettiler.
  • Cumhuriyet rejiminin temelleri sağlamlaştırıldı.
  • Milliyetçiliğin temelleri güçlendirildi.
  • Bağımsız bir dış politika izlenmesine zemin hazırlandı.

 

Tevhid-i Tedrisat (Öğretim Birliği) Kanunu ve Medreselerin Kaldırılması (3 Mart 1924):  

Osmanlılarda en önemli eğitim kurumları medreselerdi. Osmanlı devletinin yenileme ve çöküş dönemlerinde di­ğer kurumlar gibi medreseler de bozulmuştu. Tanzi­mat'tan itibaren batı tarzında eğitim veren modern okullar açılmış­tı. Aynı zamanda devlet kontrolü dışında eğitim yapan azınlık ve yabancı ülkelerin okulları da bulunmaktaydı. Bu nedenle Osmanlı’da eğitimde birlik yoktu, kültürel anlamda ikilik vardı.

Osmanlı Devleti’nde eğitim kurumları çağın gerisinde kalmıştı. Çağdaş ve modern bir Türkiye için eğitimin çağdaşlaşması ve la­ikleşmesi gerekiyordu. Bu amaçla eğitim alanında inkılâplar yapıldı.Bunun ilk öncülüğünü de Tevhit-i Tedrisat (Öğretim Birliği) Ka­nunu aldı (3 Mat 1924).

Tevhid-i Tedrisat Kanunu İle;

  • Medreseler kapatıldı, laikliğin gerçekleştirilmesinde önemli bir adım atıldı (laik bir eğitim benimsendi).
  • Modern eğitim kurumları açıldı.
  • Milli Eğitim Bakanlığı kuruldu. Türkiye Cumhuriyeti sınırları içindeki bütün okullar Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlandı. Mili Eğitim Bakanlığı bütün eğitim ve öğretim işlerinin tek sorumlusu haline geldi.
  • İlköğretim kız ve erkek çocuklara zorunlu hale getirildi.
  • Azınlık ve yabancı okulların dini ve siyasi amaçlarla öğretim yapmaları önlendi.
  • Yabancı okulların ders programlarına Türkçe kültür derleri kondu ve bu derslerin Türk öğretmenler tarafından okutulması sağlandı.

Milli Eğitimin Esasları:

  1. Öğretim birliğinin sağlanması
  2. Eğitimde erkek ve kız çocuklarının eşitliğinin sağlanması (karma eğitim)
  3. Öğretimin yaygınlaştırılması ve kolaylaştırılması
  4. Eğitimde fikir ve hareketin birlikte yürütülmesi
  5. Eğitim programlarının, sosyal hayatın ve çağımızın ihtiyaçlarını karşılayacak özellikte olması
  6. Eğitim programlarının milli ve bilimsel olması
  7. Eğitim ve öğretimde disiplinin sağlanması
  8. İlköğretimin zorunlu ve parasız olması
  9. Görev ve sorumluluklarını bilen yetenekli öğretmenlerin yetiştirilmesi

 

Maarif Teşkilatı Hakkında Kanunun Çıkarılması (2 Mart 1926)

Bu kanunla laik eğitim anlayışı benimsendi. İlk ve orta öğretim programları milli ve çağdaş esaslara göre yeniden düzenlendi. Eğitim çağdaşlaştırıldı.

NOT: Bu yasa günümüz eğitim sisteminin temellerini atmıştır.