Uygur Devleti ve Uygarlığı

Uygurların Türk Tarihindeki Yeri Ve Önemi

 

-Şehircilik, tarım ve ticarette ileri gitmişlerdir.

-Okur-yazar oranları yüksek olup, 14 harfli alfabeleri vardır.

-Türeyiş ve Göç destanları vardır. "Orta Oyunu" Uygurlardan gelmektedir.

-Gök tanrı inancını terk edip yabancı dine inanan ilk Türk topluluğudur

-Bögü Kağan zamanında girdikleri Manihaizm dini, savaşçı karakterlerini kaybetmelerine neden olmuştur

-Tahta harfli matbaayı kullanmışlardır.

-Uygur beylerinden Eratna, Orta Anadolu'da bir devlet kurmuştur. Kayseri'deki türbesinde (Köşk Medrese) yatmaktadır.

-Uygurlar, Göktürkler devrinde yukarı Selenge boylarında yasamışlardır.

-On boydan meydana gelmişlerdi. Onun için On Uygur şeklinde de anılmışlardır.

-Uygurlar'ın başlarındaki idareciler, el teber (küçük kral) unvanını taşıyorlardı

 

ORHUN UYGUR DEVLETİ

 

Karluk ve Basmiller’le birleşerek II. Göktürk Devletini yıkan Uygurlar Orhun bölgesinde Uygur Devletini kurdular.(745)

Kurucuları : Kutluk Bilge Kül Kağan

Merkezleri : Ordubalık (Karabalsagun)’dur.

Kutluk Bilge Kül Kağan Türklerin şehir kuran ilk hükümdarıdır.

İlk Türk şehri Ordubalık' tır.

Bilge Kül Kağan’dan sonra MOYEN-ÇOR başa geçmiş, onun döneminde Müslüman Araplar(Abbasiler) ile Çinliler arasında Talas Savaşı yaşanmıştır.

Talas Savaşı Tarım Havzasının Uygurların eline geçmesini ve Çin'in Orta Asya'dan çekilerek zayıflamasına yol açmıştır.

Bögü Kağan devrin de Uygur Türkleri ile Çin arasında iyi ilişkiler kuruldu, ticaret gelişti.

Bögü Kağan Çin'e yardım amacıyla “Tibet Seferine” çıktı.

Bögü Kağan Tibet seferi sırasında iki MANİ (MANİHEİZM) rahibini yanına alarak ülkesine geri döndü. Bu rahipler Uygur Türkleri arasında Mani dininin yayılmasına sebep oldular. Ayrıca Türkler arasında Budizm’de yayılmaya başladı.

Mani Dini: Avlanmayı, et yemeyi ve savaşmayı yasaklayan bir dindi.

Mani Dininin Uygurlar üzerindeki Etkileri:

1-  Uygurlar Savaşçılıklarını kaybettiler.

2-  Yerleşik hayata geçtiler.

3- Yerleşik hayata geçmeleriyle Uygurlar ticaret, bilim, sanat ve edebiyat gibi bir çok alanda geliştiler.

 

840 yılında bir başka Türk kavmi olan Kırgızlar, Uygur Devletine son verdiler. Kırgızlar’ın Orhun Bölgesine girmeleri sonucu Uygurlar, Kansu ve Turfan bölgelerine göç etmek zorunda kaldılar.

Kırgızların bu saldırıları buradaki Türk nüfusunun azalmasına sebep olmuştur. Bu yüzden bu en eski Türk Yurdu, daha sonra Kırgızları yenen Moğolların eline geçerek kolayca Moğollaşmış, MOĞOLİSTAN olarak anılmıştır.

 

KANSU (SARI UYGUR) DEVLETİ:

 

Kırgızlardan kaçarak Kansu Bölgesi’ne gelen Uygurlar tarafından kurulan bu devlete Sarı Uygur Devleti de denilmektedir. 1209’da Moğolların hakimiyetine girmiştir.

 

TURFAN (DOĞU TÜRKİSTAN) UYGUR DEVLETİ:

 

Kırgızların saldırıları neticesinde Uygurların bir kısmı Turfan Bölgesi’ne gelerek, burada yeni bir devlet kurdular. Bu devletleri de Moğollar tarafından 1207’de yıkıldı.

Cengiz Han’ın egemenliğine girmelerine rağmen medeniyette geliştiklerinden Moğollar’ı devlet teşkilatı, ticaret, bilim, sanat, alfabe gibi konularda etkilediler.

Moğolların Türkleşmesinde önemli bir rol oynadılar.

Doğu Türkistan (Turfan) Uygur Devleti

840'taki Kırgız baskınından sonra Ngo-nie Tegin'in Altay Dağları'nı aşarak Beşbalık,Turfan yöresine taşıdığı Uygurlar burada yerleştiler ve Kırgızlar'ın öldüdüğü son kağanlarının yeğeni Mengli'yi 856'da kağan ilan ettiler.Uzun zamandır Tibet baskısı altında yaşayan Çin imparatoru dengeleyici güç olarak tasarladığı bu devleti-kendisine bağlı olması koşuluyla da olsa- hemen tanıdı ve Uygurlar'ın Tarım Havzasının öteki ucuna(Kaşgar'a)kadar yayılmasına ses çıkarmadı.911'de soydaşları Kan-su Uygurları sayesinde bağımsızlıklarını kazanan Turfan Uygurları siyasal olarak etkili bir güç olamadılarsa da Maniheizm dininin de etkisiyle yerleşik hale geçtiler ve başlıcaları Turfan,Kaşgar,Beşbalık, Kuça,Hami olan şehirlerinde önemli bir "uygarlık" yarattılar.(Dilimizdeki uygarlık sözü de onların yadigarı zaten!)Yeni coğrafyalarında Maniheizm yerine Budizm'i benimseyen Uygurlar Nesturi Hrıstiyanlığı da tanımışlar,en son -Karahanlı Devleti'nin de baskı ve tesiriyle- topluluk halinde İslamiyeti kabul etmişlerdir ki bugün Çin'de yalnızca Uygurlar'a değil,Uygurlar aracılığı ile müslümanlaşmış diğer etnik gruplara da Huei-hu(Uygur) denilmektedir.12.yüzyıldan itibaren Kara Hıtaylar'a bağlı olan Doğu Türkistan Uygur Devleti,1209'da Cengiz Han'a bağlandı.Bu sırada başlarında İduk-kut Barçuk Art-Tegin bulunuyordu. Moğol idaresinde çok önemli devlet görevlerine getirilen Turfan Uygur Devleti 1368'de tekrar Çin hakimiyetine girene dek yarı bağımsız yaşadılar.Bu tarihten günümüze dek Çin'de varlıklarını sürdürmektedirler..
Uygur Yazısı :

Eski Türklerin yazıda kullandıkları ikinci millî alfabesi Uygur alfabesidir.
Uygur yazısı, Soğd alfabesinden alınmıştır. Uygurlar, Soğd alfabesini geliştirerek, bazı küçük ilave ve değişikliklerle kendilerine özgü bir alfabe haline getirmişlerdir.
Uygur yazısı, sağdan sola doğru yazılırdı. Alfabede 18 harf vardır ve harfler genellikle birbirleriyle bitiştirilir.
VIII. yüzyılın ilk yarısında kullanılmaya başlamış, öteki Türk kavimleri arasında da yayılmıştır. X. yüzyıldan itibaren yerini Arap alfabesine bırakmakla birlikte hemen önemini kaybetmedi.
Moğol hakimiyetinin kurulmasıyla (XIII. yüzyıl) yeniden canlanmış, uzun süre Moğolların resmî yazısı olmuştur.

Matbaa :

Kağıt ve baskı tekniği Uygurlarca bilinmekte idi. Baskı tekniğini (matbaa) ilk kullananların Çinliler olduğu görüşü yanında, bir kısım araştırmacılar da matbaanın ilk önce Uygurlarda kullanıldığı görüşündedirler.
Matbaanın, batıya yayılmasında Uygurların büyük rolü olmuştur. ( Avrupa, Moğollar aracılığı ile XIII. yüzyılda Uygur baskı tekniğinden haberdar olmuştur.) Gutenberg matbaanın mucidi değil sadece geliştiricisidir.
Uygurlar, Avrupa'dan yüzyıllar önce kağıdı biliyorlardı. Kağıdı, önce Araplar, VIII. yüzyılda ele geçirdikleri esirlerden öğrendiler ve Semerkant' ta bir kağıt imalathanesi kurdular. Kağıt, XI. yüzyılda Arap fetihleriyle İspanya'ya, dolayısıyla Avrupa'ya yayılmıştır.

 

Kan-çou (Kansu) Uygur Devleti-Sarı Uygurlar

Kırgız baskınından sonra Orhun havalisinden ayrılan Vu-hi Tegin idaresindeki bir kısım Uygurlar, 150 yıldır soydaşlarının yaşadığı Kan-su bölgesine gelerek (847) burada yerleştiler.Çin tabiyetini kabul ettiği anlaşılan Kan-su Uygurları ticari etkinliklere önem vererek burada tutundular.Nihayet 10.yüzyıl başlarında bölgenin Çinli komutanının kendini bağımsız kral olarak ilan ettiği günlerde Uygurlar ilk olarak askeri açıdan kendilerini gösterdiler.Çinli generalin tabiyetine almaya çalıştığı Kan-su Uygurları, müstebit kral adayını,kendi başkenti ilan ettiği Tun-huang'ta kuşattılar(911). Bu kuşatma Kan-su Uygurları'nın ve - asi generalin topraklarının ayırdığı- Turfan'daki soydaşlarının kurduğu devletin bağımsızlığını sağlamış oldu.Çin ile ticari ilşkilerini yoğunlaştıran Kan-su Uygurları siyasi açıdan önemli bir güç olamadılar.Önce,yüzyılın başından beri Kore ve Mançurya kabilelerini yönetiminde toplayarak güçlenen Ki-tanlar'ın(940) (sonraki Kara Hıtaylar) ve daha sonra 1028'de Tibet kökenliTangutlar'ın,nihayet 1226'da Cengiz Han Moğolları'nın yönetimi altına girdiler.Kan-su Uygurları o zamandan beri bilinen "Sarı Uygurlar"dır ki,bugün hâlâ Çin'in batısında yaşamaktadırlar.


Araplara ve Avrupalılara kâğıt yapmayı Uygur Türkleri öğretti. Uygurlar, Avrupalılardan yüzlerce yıl önce matbaayı biliyor, kitap basıyorlardı. Uygur Türkleri her bakımdan yüksek bir medeniyet kurmuş, zamanımıza çok değerli eserler bırakmışlardır. Bilim, sanat, idare bakımından bütün Asya'yı etkilemiş, Araplara ve Batılılara birçok konuda örnek olmuş, bilgi ve teknik aktarmışlardır:

* Dil ve yazı:
Uygur Türkleri Altay dil grubunun "Hakaniye" lehçesini konuşurlardı. Eski Türk edebiyatının en değerli eserleri olan Divanû Lûgat-it Türk, Kutadgu-Bilig, Atabet-ül Hakayık... gibi altın kitaplar Türkçe'nin bu lehçesi ile yazılmışlardır. Uygurlar bir süre Türklerin millî yazısı olan Orhun alfabesini kullandıktan sonra, 'mani' dininin etkisiyle Soğd alfabesini almışlardır. Daha sonra Islâmiyeti kabul edince Arap alfabesini alacak, fakat Hakaniye lehçesinde konuşmaya devam edeceklerdi . 15. yüzyılda daha çok "Çağatay lehçesi" olarak anılan bu konuşma, Cengiz Han impa-ratorluğu'nda ve Timurlular'da da resmî dil olarak kullanılmıştır. Uygurlar Maniheizm etkisiyle aldıkları Soğd alfabesini kendi dillerine uydurmuş ve İslâmiyet'e kadar bu alfabeyi kullanmışlardır. Uygur Türkleri'nin en büyük hataları, millî Orhun alfabesini bırakmak, Soğd alfabesini kabul etmek ise de, bu yazı ile de çok değerli eserler verebilmişlerdir.

* Resim ve heykel:
Turfan yöresinde, Bezeklik ve Martuk kazılarında bulunan mâbedlerde, Uygur dili ile yazılmış birçok eser elde edilmiştir. Minyatürler ve mâbedlerdeki freskler bu sanat dallarının en üstün örnekleridir. Bunlar Hint ve İran minyatürüne kaynak ve örnek olmuşlardır. Turan ve Ön Asya Türk tipinin özelliklerini bu fresklerde görüyor, giyim tarzlarını, müzik âletlerini, danslarını yine bu resimlerden anlıyoruz. Resim sanatında model kullanan ilk Türkler Uygurlardır. Kitapları resimliyor, ipek, keten kumaş, kenevir ve tahta üzerine de resim yapıyorlardı. En çok koyu mavi ve kırmızı renkleri tercih ediyor, fakat her rengi kullanıyorlardı. Maniheizmi aldıkları dönemde önce insan boyunda ve daha küçük heykeller yapan Uygurlar, daha sonra 10 metre yükseklikte heykeller yapmışlardır. Bunlar daha çok mâbed-leri süsleyen Buda heykelleridir.

* Şehircilik-Mimarlık:
Uygur Türkleri yerleşik yüksek medeniyetin örnekleri olan büyük şehirler kurmuşlar veya geliştirmişlerdir. Doğu Türkistan'da Ka-rabalasagun, Beş-Balık, Karahoço, Kara-şar, Hotan, Yarkent, Turfan, Kaşgar, Ka-mal, Kulca, Urumçi, Aksu, Suço, Kanço, Çerçen gibi büyük şehirler kurmuş, bunları saray, mâbed gibi yapılarla doldurmuşlardır. Şehirler birbirlerine düzenli yollarla bağlanmışlardır ki bu yollar bugün de kullanılıyor. Uygurlar şehirlerini yirmi metre yükseklikte surlarla çeviriyorlardı. Bugün bunların çoğu sağlam durumdadır. Surlarla çevrili kentlere "balık" denirdi. Bu üç katlı surlar ayrıca yedi kat hendekle çevrilirdi. Yapılann, oda ve hücrelerin büyük bir bölümü çadır kubbeli idi. Daha sonra Çin etkisinde değişik mimarî tarz da görülür. Sütunlar daha çok ağaçtan yapılır, yaldız boya ve resimlerle süslenirdi. Taç biçiminde alçıdan yapılmış çeşitli tavan süsleri de bulunmuştur.

* Tiyatro, müzik, dans:
Eski çağlarda Uygur ülkelerini gezen ve anılarını yazan yabancılar; bu ülkede gelişmiş bir tiyatro sanatı gördüklerini anlatıyorlar. Uygur Türkleri tiyatroyu Müslümanlığı kabul ettikten sonra da sürdürmüşlerdir. Garip ile Senem, Ferhat ile Şirin, Tahir ile Züh-re, Uygur tiyatrolarında en çok sahnelenen eserlerdir. Kaşgar bir tiyatro, sanat ve eğitim merkeziydi. Çok zengin kütüphaneleri vardı. Uygur fresklerinden millî çalgılarının kopuz olduğunu anlıyoruz. Uygurlar kopuzu yalnız toyda, törende değil, her yerde, meselâ atla gezerken de çalıyorlardı. Atlı gezilerde kopuz çalıp şarkı söylemek çok yaygın bir gelenekti. Uygurların kendilerine özgü oniki makamları vardı. Bu müzikle nasıl dansettikle-rini yine fresklerden öğreniyoruz. Uygurlarda "toy" denilen ziyafet ve şenlik törenleri çok olur ve bu törenlerde müzik ve dans önemli bir zaman alırdı. Toylar daha çok beğ oğlunun ilk defa ava çıkması, tahta çıkması, evlenmeler, elçi kabul etmeler, bahar şenliği gibi vesilelerle yapılırdı. Uygurlar, Göktürk şenlik geleneğini uzun süre devam ettirmişlerdir.

* Tarım, ticaret:
Uygurlar İpek Yolu üzerinde bulundukları için kıtalar ve ülkeler arası ticaretten çok yararlanırlardı. Halıcılık, dokumacılık çok ileri idi ve her ülkeye ihraç ederlerdi. Fakat ekonominin temeli, özellikle ilk dönemde, tarım
ve hayvancılığa dayanıyordu. Koyun, sığır besliyor, yiyecek ve giyeceklerinin önemli bir bölümünü hayvancılıktan sağlıyorlardı. Tanrı Dağları ve Tarım havzası hayvancılığın merkeziydi. Tarım ve sulama tekniği gelişmişti. En çok buğday, mısır, pamuk ekilir, çeşitli sebze ve meyve yetiştirilirdi. Turfan şehri sebze ve meyveleriyle ünlü idi. (Bugün kullandığımız turfanda sebze, turfanda meyve... deyimleri buradan gelir). Potey kalıntılarında bulunan küplerde çok . miktarda buğday ve mısır tanelerine, keten, atlas ve ipekli kumaşlara rastlanmıştır. Koçu ve Hotan halıcılıkta çok ileri merkezlerdi. UygurTürkleri, izlerine bugün de rastlanan büyük bir sulama şebekesi yapmışlardı. Tarlaları, bahçeleri düzenli olarak suluyor, çorak topraklarda bile ekim yapabiliyorlardı.

* Kâğıt, baskı:
Uygur Türkleri Avrupalılardan yüzlerce yıl önce kâğıdı ve matbaayı biliyorlardı. Araplar, kâğıdın ne olduğunu, nasıl yapıldığını, nasıl kullanıldığını Uygurlardan öğrendiler, Avrupalılar da Araplar vasıtasıyla Uygurlardan aldılar. Uygurlar kitap basma tekniğini Çinlilerden almış ve Avrupalılardan yüzyıllarca önce kullanmışlardı. Göktürklerin ağaca yazdıkları yazıyı onlar kâğıda yazıyordu ve zamanımıza kadar ulaşan pek çok kitap basmışlardı. Yazı yazmak İçin artık çelik kalem değil, ağaçtan yaptıkları uçları kullanıyorlardı. Arşiv için kullanılan yazı malzemesi de kâğıt idi. Zamanımıza ulaşan, güzel, akıcı bir Türkçe ile yazılmış kitaplar, tercüme, telif her konuda değerli eserler yazmışlardır.

* Madencilik, kuyumculuk:
Uygurlar bakır, demir, gümüş, altın, kömür gibi madenleri işliyorlardı. Yapılan kazılarda işletilmiş kömür ocağı, bakır ve gümüş dökmek için kullanılan kazanlar bulunmuştur. Madenlere dayalı bazı sanat kolları da doğmuştur. Silâh, tarım âleti yapıyorlardı. Kuyumculukta da ileri idiler. Deriden yaptıkları kuşakları değerli taşlarla süslüyorlardı. Fresklerde Uygur kadınlarının çeşitli takılar kullandıklarını görüyoruz.
Top