Divan-ı Lügatit Türk

DÎVÂNÜ LÛGATİ’T- TÜRK

Kâşgarlı Mahmud’un bir milliyetçi şuuruyla çalışıp bir alim sıfatıyla yazdığı büyük eserin adı Dîvânü Lûgaati’t- Tük’dü.

Bu eser, Tükçe’nin ilk lûgat ve dilbilgisi kitabıdır. Ancak hazırlanışı ve içindekiler bakımından devrinin dili, edebiyatı, tarihi, coğrafyası ve sosyolojisi hakkında kıymetli bilgilerle zengin bir milli kültü hazinesidir.

Eser, Tük dilini Arap’lara öğretmek maksadıyla yazılmış ve bu sebeple  Arap diliyle kaleme alınmıştır. Dîvânü Lûgaati’t- Tük, Arapça bir kitap olmakla beraber içinde o devir için çok sayıda Tükçe kelime ile Tük halk edebiyatından ve halk dilinden alınmış çok sayıda şiir örnekleri, Tükçe deyimler ve atasözleri vardır.

Kitaptaki Tükçe kelimelerin sayısı 7500 den fazladır. Bu kitapta geçen kelimelerin mühim bir kısmının Tükçe’ye Çince’den, Sanskıritçe, Farsça v.b. komşu dillerden girdiği bilinmektedir.

Mahmud’un Tük diline sonradan girdikleri için kitaba alamadığı kelimeler de herhalde İslamiyet’ten sonra Tükçe’ye Arabi’den ve Farisi’den girmiş sözlerdir. Kâşgarlı Mahmud, Arapların kolay anlayıp çabuk öğrenmeleri için Tükçe kelimeleri, Arapça’da olduğu gibi sülâsiler, rubailer, humasiler   diye sınıflandırmıştır. Böylece Tükçe kelimeleri üç esas harfli kelimeler, dört esas harfli kelimeler, beş esas harfli kelimeler v.b gibi gruplara bölmüştü. Örnek olarak: kırk kelimesini krk imlasıyla yazarak bu kelimeleri, Arapça’daki gibi harekelerle seslendirmiştir.

Tükiye Tükçe’sinde emek manasındaki emkek sözünü yahut Tükçe erkek kelimesini emkk, erkk imlalarında yazarak bu kelimelerdeki k harflerinin ikişer defa tekrarlanmasını Arapça’daki muzâ’ aflar gibi göstermek için bir vesile saymıştır.

Tükçe’de genizden okunan ve böyle bir n sesi veren nğ birleşik harfini Arapça’daki  gunne’lere karşılık göstermiştir. Bunlardan ve daha birçok benzerlerinden başka Tükçe kelimeleri fa’al fi’il, fu’ul  yahud  ef’âl, if’âl, fa’lân, fi’lân, fu’lân ve benzer bablar ve kalıplar içinde seslendirerek bütün Tükçe sözleri, Arap’ların alışmış bulundukları bir kelime mimarisine uydurmaya çalışmıştır.

Dîvânü Lûgaati’t- Tük’de Arap harfleriyle kullanılan imlada, böylece Tükçe hecelerin yazılışı ve seslendirilişi, Arap dilindeki hareke’lere med’lerve yine Arap yazısındaki dilindeki diğer işaretlere göredir.  Ancak Arap’lar için nisbi bir okuma kolaylığı sağlayan bu ses çevriminin Tük dili mûsikisi bakımından parlak sonuç verdiğini söylemeye imkan yoktur.

Dîvânü Lûgaati’t- Tük’de Tükçe kelimelerin ne manalarda ve nasıl kullanıldıklarını göstermek maksadıyla yazılmış Tükçe ibareler, cümleler ve deyimler çoktur. Kitaba alınan, küçük edebi örnekler, destanlar ve diğer şiir parçaları da esere aynı maksatla alınmıştır. Bazı kelimelerin bilhassa kavim simlerinin izahı da haklarında geniş bilgi vermek suretiyle yapılmıştır. Kitabdaki Tükçe örnekler, Gök-Tük kitabelerinden bu yana bize kadar yaşayan en eski Tük edebiyatı hatıralarıdır. Bunlar arasında tülü koşuklar, sagular ve destan parçaları vardır.

Kâşgarlıya göre  en doğru Tükçe, Tükçe’den başka bir dil bilmeyen, yabancı diller tesirinde kalmamış Tük boyları arasında kullanılan Tükçe’dir.

Dîvânü Lûgaati’t- Tük’ün varlığı, 15. asır Tük alimlerinden  Ayıntablı Ayni ve kardeşi Şehabeddin  Ahmed ile 17.asrın büyük alimi Katip Çelebi tarafından haber verilmiştir. Bunlardan sonra hakkında başka bir kayda rastlanmayan Dîvan, nihayet Meşrutiyet inkılabından sonra İstanbul’da  bulunmuştur. Ali Emiri Efendi tarafından satın alınmıştır. Kitab Kilisli Muallim Rif’at Efendi incelemiştir. Son olarak bu önemli eseri Tükçe’ye çevirmek için çalışan Tük bilginleri arasında Besim Atalay öteki tercümelerden faydalanarak da Tük Dil Kurumu yayınları arasında neşretmeye muvaffak olmuştur.

Bu arada kitabın hangi tarihte yazıldığı da araştırmaya mevzûu olmuştur. Varılan bir neticeye göre, Dîvan, hicri 466 ve miladi 1072 yılında yazılarak Bağdad’da Abbasi Halifesi Al-Muktedi Billah’a sunulmuştur.

Arap’lara Tükçe öğretmek ve Tük dili’nin Arapça ile koşu atları ile yarışacak değerde zengin ve güzel bir dil olduğunu haber vermek maksadıyla yazılmış böyle bir eserin, bir Arap halifesine ve kendi payitahtında verilmiş olması da ayrıca dikkati çeken bir hadisedir.

KÂŞGARLI MAHMUD

Kaşgar’da doğmuştur. Babasının adı, Barsganlı Hüseyin ibni Muhammed’dir. Onun Karahanlı’lar devrinde ordu kumandanlıkları yapan yüksek bir aileye hatta bizzat hükümdar ailesine mensup olduğu, mühim bir şahsiyet olduğu sanılmaktadır.

Mahmud Tük illerinin birçok yerlerini dolaşmış; çok geniş bir coğrafya üzerine yayılmış Tük kavimlerinin dillerini, tarihlerini, destan ve efsanelerini; mesel ve hikmetlerini öğrenmiş ve bu öğrendiklerini büyük bir kitapta toplamıştır. Yazdığı kitap onun kelimler, lehçeler ve Tük dili konularında derin bilgisinin olduğunu göstermektedir. Yine bu eser onun iyi bir tahsil gördüğünü, hemen bütün ömrünce Tük dili ve Tük milleti için çalıştığını göstermektedir. Kâşgarlı Mahmud’un hangi tarihte doğduğu belli değildir. Ancak hayatının mühim bir kısmını Karahanlı’lar bölgesinde geçirdiği anlaşılıyor.

İlimden, dilden, şiirden, bilhassa milli sanat ve milli şiirden çok iyi anladığı besbelli olan Mahmud’un şiir sanatında bizzat eser verip vermediği bilinemiyor.

Yorum bölümü sadece üyelerimize açıktır...

Top