Sanat,Düşünce,Dil ve Edebiyat

a. Düşünce Yaşamı

Anadolu Selçuklu Devleti’nde düşünce yaşamı Konya gibi büyük kentlerde ve özellikle saray çevresinde ürünlerini veriyordu. Çünkü, o dönemde bilim adamları, sanatçı, şair ve yazarlar, sultan ya da bey gibi insanlar tarafından korunurlardı.

O dönemde düşünce, bilim ve eğitim faaliyetlerinin gerçekleştirildiği yerler medreselerdi. Anadolu’da ilk medreseler Türklerin gelişinden yaklaşık yüz yıl sonra kurulmaya başladı. 13. yüzyılın ilk yarısında, yani I. İzzeddin ve I. Alaeddin dönemlerinde bir çok yeni medrese açıldı. Bu medreselerden bir çok bilim ve düşünce adamı yetişti.


Moğol istilası sanılanın aksine Anadolu’daki bilim ve düşünce yaşamını olumlu etkilemiştir. Nasıl olur diyeceksiniz... Haklısınız, her gittikleri yerde taş üstünde taş, omuz üstünde baş koymayan barbar Moğollar, nasıl olur da Anadolu’daki kültür yaşamını olumlu etkilerler?... Olur mu öyle şey!... Olur... Şöyle ki, 13. yüzyılın ikinci yarısında Moğol istilasından kaçan bir çok Türkistanlı, Horasanlı ve İranlı düşünce ve bilim adamı Anadolu’ya geldi. Anadolu Selçuklu Devleti sultanları gelen bu insanları saygıyla kabul ettiler. Onlar da Anadolu’nun düşünce ve kültür yaşamına büyük katkıda bulundular. Bu insanlardan biri Horasan’dan Anadolu’ya göç eden ünlü İslam alimi Mevlana Celaleddin Rumi’dir. (Ayrıntılı bilgi için aşağıdaki bölüme bakınız)

b. Dil ve Edebiyat

Anadolu Selçuklu Devleti’nde, tıpkı Büyük Selçuklu Devleti’nde olduğu gibi, resmi dil Farsça, bilim dili Arapça, halkın dili ise Türkçe ve diğer yerel dillerdi. Karamanoğulları’ndan sonra bir çok beylik Türkçeyi resmi dil olarak benimsedi. Hem bilim-edebiyat dili hem de resmi dil olan Türkçe o tarihten itibaren gelişme olanağı buldu. Bu dönemde eserleri çoğu Türkçe yazıldı. Anadolu Türkçesi’nin ilk eserlerini Ahmed Fakih, Sultan Veled, Şeyyad Hamza ve Yunus Emre vermiştir.

Türkçe’yi resmi dil olarak ilk kullananlar Karamanoğulları’dır. Karamanoğlu Mehmed Bey 15 Mayıs 1277’de yayınladığı bir fermanla Bugünden sonra, divanda, dergahta, bargahta, mecliste, meydanda Türkçe’den başka bir dil kullanılmayacaktır” diyerek Karamanoğlu Devleti’nin resmi dilini Türkçe yaptı. 15 Mayıs tarihi bugün dil bayramı olarak kutlanmaktır.


O dönemde Anadolu’da tasavvuf edebiyatının apayrı bir yeri vardı. Arkadaşlar tasavvuf”, İslam dininde Tanrı ile evreni bir bütün olarak gören bir inanç ve düşünce akımıdır. Anadolu tasavvuf edebiyatının en ünlü ismi yukarıda sözünü ettiğimiz Mevlana’dır. Diğer ünlü isimler ise Yunus Emre ve Hacı Bektaş Veli’dir.


Anadolu Selçukluları ve Beylikler döneminde halk edebiyatında büyük bir canlılık görüyoruz. Halk edebiyatının popüler eserleri destanlar ve türkülerdir. Bu destanların en ünlüleri Bizans-Arap savaşlarını konu alan Battal Gazi Destanı ve Bizans-Türkmen savaşlarını konu alan Danişment Gazi Destanıdır. Bu destanları, türküleri ve şiirleri ozanlar yöreden yöreye taşırlardı. Ozanlar bu eserleri kopuz adı verilen bir çalgı eşliğinde söylerlerdi. Kopuz” bugünkü bağlamanın atasıdır.

Hacı Bektaş Veli

1210-1271 yılları arasında yaşadığı sanılan bir göçebe Türkmen dervişidir. Yaşamına ilişkin bilgiler çok sınırlıdır. 13. Yüzyılın ilk yarısında, Moğol istilasında kaçarak Anadolu’ya geldi ve Sivas yöresine yerleşti. 1239 yılındaki Baba İshak ayaklanmasına katıldığı sanılmaktadır. Ayaklanmadan sonra, bugün Hacı Bektaş olarak bilinen Sulucakarahöyük’e yerleşti. Bir grup Türkmenle birlikte düşüncelerini yaydı ve burada öldü. Mezarı hala buradadır. Osmanlı Devleti ve Türkiye tarihinde önemli bir yere sahip olan Bektaşi tarikatı üyeleri Hacı Bektaş Veli’yi kendi kurucuları sayarlar. Her yıl, onun adına Nevşehir’in Hacıbektaş ilçesinde devletin en üst düzey yöneticilerinin katıldığı şenlikler düzenlenmektedir.

Yunus Emre

Yunus Emre Türk tasavvuf edebiyatının en büyük şairlerinden biridir. Eserlerini anlaşılır bir Türkçe ile yazmıştır. 1238-1320 yılları arasında yaşamıştır. Yaşamına ilişkin bilgi çok azdır. Moğol baskısının etkisiyle Anadolu Selçuklu Devleti’nin dağılıp parçalandığı bir kargaşa döneminde yaşamıştır. Hocası Taptuk Emre’nin tekkesinde hizmet etmiş, onun düşüncelerini yaymak için Anadolu’yu dolaşmış, daha sonra kendisi de şeyh olmuştur. Nerede öldüğü kesin olarak bilinmemekle beraber gerçek mezarının Eskişehir Sarıköy’de olduğu sanılmaktadır. Yunus Emre’nin şiirlerinde olağanüstü bir gözlem gücü, hoşgörü ve insan sevgisi vardır. Onun düşüncelerinde Tanrı ve evrenin bir olduğu vurgulanır. İşte size Yunus Emre şiirlerinden bir örnek.

Keramet baştadır, tacda değildir, Hararet nardadır, sacda değildir.


Her ne ararsan kendinde ara, Mekke’de, Kudüs’te hacda değildir.

Mevlana Celaleddin Rumi

1207-1273 yılları arasında yaşamıştır. Anadolu Selçuklu döneminin en büyük tasavvuf şairi ve düşünürüdür. Mesnevi adlı eserinde topladığı şiirleri ile tasavvuf düşüncesini ve edebiyatını büyük ölçüde etkilemiştir. Horasan’da doğmuştur. Babası ünlü bir medrese hocası ve tasavvufçu idi. 1218 yılında, yaklaşan Moğol tehlikesi yüzünden ailesi ile birlikte Horasan’dan göçüp Anadolu’ya geldi ve Konya'ya yerleşti. Mevlana Konya’da en güzel şiirlerini ve eserlerini yazdı. Yaşamının sonlarına doğru Farsça olarak yazdığı Mesnevi’de yoğun bir şekilde Tanrı ve doğa sevgisini dile getirir. Mevlana Konya’da çok sevilen bir kişiydi. Cenazesinde Konyalı Yahudiler ve Hıristiyanlar da dahil olmak üzere çok büyük bir kalabalığın olduğu söylenir. Ölümünden sonra oğulları ve öğrencileri Mevlevi tarikatını kurdular. Size Mesnevi’den Türkçeye çevrilmiş güzel bir dize sunuyorum.

Şu akıp giden kum seline bak, ne durması var ne dinlenmesi.


Bak birden bire nasıl bozuluyor dünya, nasıl atıyor bir başka dünyanın temelini.

c.Sanat

Anadolu Selçukluları ve Beylikler döneminde ekonomik canlılığa paralel olarak büyük bir kültürel canlılık görüyoruz. Türkler gelmeden önce Anadolu, Eski Yunan, Roma ve Bizans dönemlerinde kültürel ve sanatsal canlılık yaşamıştı. Bu uygarlıklardan kalma sanat eserlerini hepimiz biliyoruz. Ancak, Bizans’ın son yıllarında iç savaşlar ve dış istilalar yüzünden Anadolu eski canlılığını yitirmeye başlamıştı. 11. ve 12. Yüzyıllarda Türkmen-Selçuklu akınlarının ve Haçlı Seferlerinin neden olduğu savaşlar Anadolu’yu daha da bakımsız hale getirdi. Ama 13. yüzyılın başında, I. Gıyaseddin Keyhüsrev ve oğulları I. Izzeddin Keykavus ve I. Alaeddin Keykubad dönemlerinde Anadolu’da bir sürü cami, medrese, imaret, hastane, kervansaray, hamam, köprü, kale ve tersane yapıldı. Anadolu Selçuklu döneminde Konya, Sivas, Divriği, Ahlat, Kayseri, Amasya, Tokat, Erzurum, Erzincan, Antalya ve Malatya gibi kentler, beylikler döneminde ise Karaman, Beyşehir, Manisa ve Selçuk gibi kentler bir çok mimari eserle donatıldı. Bu eserlerin en ünlüleri aşağıda resimlerini gördüğünüz Konya’da Alaeddin Camii ve İnce Minareli Medrese, Sivas’ta Gök Medrese, Kayseri’de Sultan Hanı (kervansarayı) ve Erzurum Çifte Minareli Medrese’dir.

Yapılan bu mimari eserlerde çok iyi bir ince işçilik görmekteyiz. Bu eserlerin kapıları, pencereleri kubbeleri birbirinden güzel çiniler, taş oymalar, tahta oymalar, kabartma yazılar ve nakışlarla süslenirdi. Seramik, heykel, süsleme, yazı (hat), dokuma ve özellikle halı ve kilim dokumacılığı ile maden işleme sanatında büyük gelişmeler sağlandı. Aşağıdaki resimlerde Anadolu Selçuklu döneminden kalma birer çini kaplama, taş oyma ve hat örnekleri görüyorsunuz.