Anadolu'da Kurulan İlk Türk Devletleri

Anadolu'nun fethi sırasında, Malatya dolaylarında faaliyet gösteren Oğuz'un Çavuldur boyundan olduğu sanılan Çakan, İstanbul'da uzunca bir müddet kaldıktan sonra 1081'e doğru İzmir'e gelerek bir beylik kurmuştur.

Bizans İmparatorluğunun zayıf noktalarını iyi bilen Çaka, Foça'yı ve civarını aldıktan sonra 40 parça gemiden kurulu kuvvetli bir donanma yaptırarak Ege Denizi'nde Sakız, Midilli, Sisam, Rodos adalarını zapt etti ve Çanakkale'ye doğru ilerledi. Üzerine gönderilen Bizans donanmalarını birkaç kere mağlûp etti. İstanbul'u ele geçirip İmparator olmak istiyordu. 

Kara kuvveti kâfi gelmediği için, Balkanlar üzerinden Trakya'ya doğru ilerleyen Peçenek Türkleri ile işbirliği yaptı. Onlar karadan İstanbul'u baskı altına alırken Çakan Bey de denizden hücuma geçecek ve Bizans başkenti düşürülecekti. Fakat plân başarıya ulaşamadı. Çünkü, İmparator Aleksios Komnenos, Tuna boyundaki Kuman Türkleri'ni Peçenekler üzerine saldırtmış ve aralarında cereyan eden, Meriç kıyısındaki Lebonium Savaşı (Nisan 1091)'nda Peçenekler ağır mağlûbiyete uğramışlardı.

İzmir Beyi Çakan, Selçuklu Sultanı Kılıç Arslan I. tarafından ortadan kaldırıldı (1097). Yine bu sıralarda Efes bölgesinde de çok küçük bir Türkmen beyliği daha görülmektedir ki, başında Tanrıvermiş Bey bulunuyordu.
Bu beyliğe, Ermenşahlar Beyliği, Sökmenliler Beyliği de denir. Sultan Melikşah'ın amcasının oğlu olan Kutbeddin İsmail, 1080 yılında Azerbaycan genel valiliğine tayin edilmişti. Kutbeddin İsmail'in kumandanlarından olan Sökmen, Büyük Selçuklu sultanı Melikşâh'ın amcası Yâkûtî'nin oğlu olan Kutbeddîn İsmâ'il'in gulâmı (yardımcı-hizmetli) idi. Kısa zamanda kendini göstermiş ve süratle yükselerek kumandan olmuştur. Adâleti ve iyiliği ile şöhret kazanan Sökmen, Mervânîlerden Ahlat'ta hâkim olan emîrin halka kötü davranması sonucu bu şehre davet edildi. Sökmen askerleri ile Ahlat'a gelerek, şehri teslim aldı. Burada bir hükümet yani beylik kurdu. Aileye de bundan sonra Ahlat Şahları (Ahlatşahlar) ve Ermenşahlar denildi.

Sökmen Bey, 1108'de Meryafarikin'i ele geçirdi ama onun ölümünden sonra bu şehri Artuklular aldılar (1121). Ahlatşahlar komşu beyliklerle (Artuklu, Saltuklu, Mengücek beylikleriyle ) nüfuz çekişmeleri içinde geçen sürelerde güçlerini korudular. XII. yüzyılın ikinci yarısında hakimiyet sınırlarını Kars'a kadar genişlettiler. Fakat 1207 yılında, İzzettin Balaban'ın beyliği sırasında, Eyyûbîler bu beyliğe hakim oldu.

Melik Muhammed Tapar'ın başarılı hizmetlerinden dolayı Ahlat ve Van çevresini ona iktâ etmesiyle Ahlatşâhlar Beyliği kurulmuş oldu (1100). Sökmen daha sonra Haçlılara karşı yapılan savaşlara iştirak etti ve Haçlılar üzerine tertip edilen bir sefer sırasında öldü. Bu beylik emîrlerinden II. Sökmen (1128-1185)'in çocukluk yıllarının buhranlı geçmesine rağmen, daha sonra Ermenşâhlar Devleti onun zamanında en parlak devresini yaşamıştır. Selahaddîn Eyyûbî'nin genişleme siyâseti Doğu Anadolu devletleri için bir tehlike teşkil ediyordu. II. Sökmen komşu beylerle bu tehlikeyi önlemeğe çalıştı. Diğer taraftan Artuklu İlgazi'nin ölümü üzerine (1184), yerini, küçük yaştaki oğlu Hüsâmeddîn Yavlak Arslan almıştı. II. Sökmen, Yavlak Arslan'ın dayısı olması sebebiyle Artuklu ülkesinin idaresine de karışıyordu.

Eyyûbîler ise Doğu Anadolu'daki Türk devletlerini hâkimiyetleri altına almak fikrinden vazgeçmiyorlardı. Nitekim bir süre sonra II. Sökmen'in kölelerinden İzzeddîn Balaban, beyliğin idaresini ele geçirmek isterken meydana çıkan karışıklıktan yararlanmak isteyen Meyyâfârıkîn hükümdarı Necmeddîn Eyyûb, Ahlat üzerine yürüdü. Balaban ona karşı Erzurum Melîki Tuğrul-şâh'dan yardım istedi. Bu iki hükümdar Necmeddîn'i mağlûp ettiler. Ancak Tuğrul-şâh'ın da bu ülkede gözü vardı ve bu sebeple Balaban'ı öldürdü, fakat halk onu Ahlat'a sokmayarak Melik Evhad Necmeddîn Eyyûb'u davet etti. Bu suretle Eyyûbîlerin arzuları gerçekleşmiş ve Ahlatşâhlar Beyliği ortadan kalkmış oluyordu.
Büyük Selçuklu tahtının varisleri Tutuş ile Berkyaruk arasındaki mücadele sırasında Diyarbekir bölgesi muhtelif emîrler arasında paylaşılmıştı. Bu sırada Sadr adında bir Türk emîri de Âmid (Diyarberik)'e hâkim oldu. Bu hakimiyet Sadr'ın yerine gelen kardeşi ve bu sülâlenin kurucusu olarak kabûl edilen Türkmen emîrlerinden İnal ile (1098) devam etti. Emîr İnal da çok yaşamamış ve yerini oğlu İbrâhîm almıştı. Emîr İbrâhîm, Tutuş'un ölümünden sonra ikiye ayrılan Suriye Selçukluları Devleti'nin Dımaşk koluna tâbi idi.

1098'de Haçlıların Antakya'yı kurtarmak için harekete geçen Musul emiri Kürboğa idaresindeki Selçuklu ordusunda İnaloğulları da yer almıştı. Emîr İbrâhîm değişen şartlara göre Büyük Selçuklulara, Türkiye Selçuklularına ve Ermanşâhlara tâbi olmuştu.

İl-Aldı zamanında (1110-1142), Emîr Zengî ve Mardin Artuklu emîri, Timurtaş ile birleşerek Âmid'i muhasara ettilerse de, şehrin kuvvetli surları karşısında çekilmek zorunda kaldılar (1134). Emîr İl-Aldı'nın ölümünden sonra İnaloğulları Beyliği'nde Vezîr Nisanoğlu Mü'eyyeddîn ve evlâtlarının önemli bir rol oynadıkları ve yönetime hâkim olduklarını görüyoruz.

Emîr Timurtaş'ın 1151 yılında Âmid'i iki kere kuşatmasından sonra İnaloğulları ve bu emîrliği baskı altında tutan Nisanoğulları ailesi Mardin Artuklularına tâbi oldular. Hısn Keyfâ Artuklularından Nûreddîn Muhammed, Salahaddîn Eyyûbî'ye bağlanmış ve ona karşı bütün vazifelerini yerine getirmişti. Ancak Nûreddîn'in bir isteği vardı, bu da Âmid şehrine sahip olmaktı. Salahaddîn, adı geçen şehri alıp, ona vermeğe va'd etti. Salahaddîn verdiği sözü yerine getirmek için beraberinde Nûreddîn Muhammed olduğu halde Âmid üzerine yürüdü ve şehri kuşattı. Neticede 9 Mayıs 1183'de Âmid'e girerek şehri Nûreddîn Muhammed'e verdi. Böylece İnaloğulları Beyliği sona ermiş oldu.

İnaloğulları zamanında, Âmid'i iktisadî ve kültürel bakımdan çok ilerlemiş, ayrıca şehirde mühim imâr faaliyetlerinde bulunulmuştu. Emîr İl-Aldı zamanında yanan Diyarbekir Ulu Câmii'nin tekrar yapıldığını biliyoruz. Yine bu emîrin sur üzerinde de bir kitabesi vardır. İnaloğulları zamanında Âmid'de dokuma sanayî çok gelişmişti ve bu şehirde halı, kumaş ve çadır bezleri imâl ediliyordu. 1122 yılında ise Âmid'e bağlı Zü'lkarneyn ve Ergani kaleleri civarında bakır madeni bulunmuş ve işletilmeğe başlanmıştı.
Doğu Anadolu'da kurulmuş olan Türk beyliklerinden birisi de Bitlis ve Erzen'de hüküm sürmüş olan Dilmaçoğullarıdır. Bu beyliğin kurucusu Dilmaçoğlu Mehmed (Muhammed) Bey, Sultan Alp Arslan devrinde Bekçioğlu Afşın, Ahmed-şâh gibi Türkmen emîrleri ile Bizans idaresindeki Anadolu'ya akınlarda bulunuyordu.

Dilmaçoğlu Mehmed Bey Malazgirt savaşına da iştirak etmişti (1071). Daha sonra onu Haleb çevresindeki fetihlere katıldığını görüyoruz. 1085 yılında Diyarbekir alındıktan sonra Bitlis ve Ahlat da Selçuklu kuvvetleri tarafından zapt edilmişti. Bitlis ve havalisi Mehmed Bey'in idaresine bırakılarak ona iktâ (kullanımı verildi) edildi. Bu suretle Dilmaçoğulları Beyliği kurulmuş oldu. Önce Kılıç Arslan'a, onun ölümünden sonra da Ermenşahlar'a (Ahlatşahlar) bağlandı. Togan Arslan daha sonra Artuklulardan İlgazî'ye tâbi olmuş ve bu hükümdarla beraber Haçlılara ve Gürcülere karşı savaşmıştı.

Hüsâmeddîn Kurt zamanında (1137-1143), Irak Selçuklu sultanı Mes'ûd, kardeşi Selçuk-şâh'a Ahlat, Malazgird ve Erzen bölgesini iktâ etmişti. 1138 Selçuk-şâh bu bölgeyi tahrip ettiği gibi, halkına da kötü davranmıştı. 1192 yılında Ermenşâhlardan Begtimur Bitlis'i zapt etti. Bundan sonra Dilmaçoğulları Beyliği Erzen ve havalisinde XIV. yüzyılına sonların kadar hüküm sürmüş, muhtemelen Akkoyunlular devrinde tarihe karışmıştır.
1071 Malazgirt Savaşı'ndan sonra, Bizans yönetiminde oluşan otorite boşluğundan yararlanan ve Harput çevresinden Çukurova'ya kadar olan bölgede egemenlik kuran Ermeni Fhilaretos/Fileratos, bir [müddet direnirse de bölgede fazla tutunamaz. Sultan Melikşah tarafından Diyarbakır'ı (Amid) fethetmeye gönderilen Fahr al-Davla Muhammed bin Cuhayr (Fahrüd-Devle), yanında Çubuk Bey ve Artuk Bey ile birlikte Diyarbakır'ı kuşatır. Kuşatmanın uzun sürmesi üzerine, Fahrüd Devle, Çubuk Bey'i Harput ve civarını fet-petmeye gönderir-. 1087 yılında Çubuk Bey, 300 atlı süvari ile Filera-los'un elinde bulunan Harput'u alır. Selçuklu geleneklerine göre bir bey, bir yeri fethettiğinde, merkeze bağlı olmak koşulu ile kendi beyliğini kurabilirdi. Çubuk bey, bu gelenek gereği Harput ve civarında, Çubukoğuları adıyla anılan kendi beyliğini kurar. Çubuk Bey'in Harput'taki egemenliğinin ne kadar sürdüğü tam olarak bilinmezse de, oğlu Mehmet bey'in, 1106-1113 yılında Harput Hükümdarı olduğu bilinmektedir. 26 yıl süren Çubukoğulları Dönemi'nden' günümüze ulaşan yapısal kalıntının olmaması, bu dönemde yeni yapılaşma olmadığını, mevcut iç kale ve içindeki yapıların kullanıldığını gösterir. İbadet ihtiyacı için, yine kale içinde uygun bir yapının kullanıldığını ya da küçük bir mescid inşa edildiğini düşünebiliriz.

Beyliğe adını veren Emir Çubuk, Anadolu’nun fethinde ve özellikle Amid’in (Diyarbakır) ele geçirilmesinde önemli rol oynamıştır. Bir ara Selçuklular adına Amid askerî valiliğine de getirilen Emir Çubuk, Harput merkez olmak üzere Palu, Arapkir ve Çemişkezek’te kendi hükûmetini kurmuştur. Oğlu Mehmed Bey zamanında Artuklu Belek Gazi, Harput’u ele geçirerek beyliğe son vermiştir (1113).
Top