Yaşayan Demokrasi
CUMHURİYETİN İLANI:Osmanlı topraklarının işgalini, I. Dünya Savaşından sonra imzalanan Mondros Mütarekesi daha da kolaylaştırmıştır. Nitekim İtilaf Devletleri 16 Mart 1920'de başkent İstanbul'u resmen işgal etmişler ve Osmanlı Mebusan Meclisi'ni dağıtmışlardır. Bu gelişmeler TBMM' nin açılmasına ortam hazırlamıştır. Mustafa Kemal bu durum üzerine harekete geçmiş, ulusal iradeyi milletin kendi kaderinde etkili olabilmesi için 23 Nisan 1920'de TBMM'yi açmıştır. TBMM'nin sürekliliğini sağlamak için de 20 Ocak 1921'de Teşkilat-ı Esasiye (Anayasa) kabul edilmiştir.
- Osmanlı Devleti'nde padişahın başkanlığında önemli devlet işlerini görüşmek üzere toplanan meclise, "Divan-ı Hümayun" denirdi. Orhan Bey döneminde, Divan'ın varlığı kesinlik kazanmıştır.
- Divan, Orhan Bey zamanından, Fatih'in ilk devirlerine kadar her gün toplanırdı. Toplantılar sabah namazından sonra başlar ve öğlene kadar devam ederdi. 15. yüzyılın ortalarından itibaren toplantılar haftada dört güne (Cumartesi, Pazar, Pazartesi, Salı) inmiş, Pazar ve Salı günleri de arz günleri olarak tespit edilmiştir.
- Divan, hangi din ve millete ait olursa olsun, kadın erkek herkese açıktı. Ülkenin herhangi bir yerinde haksızlığa uğrayan veya kadılarca haklarında yanlış hüküm verilmiş olanlar, vali ve askerî yetkililerden şikâyeti bulunanlar için Divan daima açıktı. Divan'da önce halkın dilek ve şikâyetleri dinlenir, ondan sonra devlet işleri görüşülüp karara bağlanırdı.
- Divan'da idari ve örfi işler sadrazam, şer’i ve hukuki işler kazasker, mali işler defterdar, arazi işleri de nişancı tarafından görülürdü. Divan üyelerinden başka o gün Divan'a gelmiş bulunan halka da din ve milliyet farkı gözetilmeksizin yemek verilirdi.
- Divan'da son söz padişaha aitti. Ancak padişah devlet işleri ile ilgili Divan üyelerine danışıp fikirlerini alırdı.
- Osmanlı Devleti'nin en önemli yönetim organlarından olan Divan-ı Hümayun, Yükselme Dönemi'nden sonra bozulmaya başladı. 19. yüzyılda II. Mahmut bu teşkilatı kaldırarak yerine Avrupa usulünde düzenlenmiş olan bakanlıkları kurdu.
Orta Asya Türklerinde Yönetim
Eski Türklerde siyasi, askerî ve ekonomik kararların alındığı meclise toy ya da kurultay adı verilirdi.
Orta Asya Türk devletlerinden biri olan Hunlarda her yıl ilkbaharın beşinci ayında (Haziran ayı) devlet işlerinin görüşüldüğü kurultay toplanırdı. Çeşitli şenliklerin ve spor etkinliklerinin yapıldığı bu toplantılarda bir taraftan da devlet işleri görüşülerek karara bağlanırdı. Bu meclislere ileri gelen boylar davet edilir, gelmeyenler devleti protesto etmiş kabul edilirdi.Orta Asya Türk devletlerini yöneten kişilere hakan,han,kağan denirdi.Hakanlar toplantılara başkanlık ederdi. Bu toplantılarda hükümdarların yanında her zaman hatun denilen hanımı oturur ve bazı elçileri kabul edebilirdi.Bu da Orta Asya Türk devletlerinde kadının yönetimde söz sahibi olduğunu gösterir.
Türkler hükümdara devleti yönetme yetkisinin Tanrı tarafından verildiğine inanıyorlardı. Tanrı tarafından verilen bu yönetme hakkına kut inancı denirdi. Kutun kan yoluyla hükümdarın tüm erkek çocuklarına geçtiğine inanılırdı.
Bütün hanedan üyelerinde kut olduğundan kendine siyasi ve askerî bakımdan güvenen kişi taht mücadelesine girebilirdi. Bu durum Türk devletlerinde bölünmeye neden olurdu.
Devletin devamı için baba - oğul veya kardeşlerin birbirleriyle mücadelesi normal karşılanırdı.
Türk devletlerinde hükümdarlar yönetimi kolaylaştırmak için ülkeyi doğu ve batı olmak üzere ikiye ayırırdı.
Hakan'ın (hükümdarın) Görevleri
• Türk milletini ekonomik yönden yüksek bir seviyede, barış içinde hür olarak yaşatmak,
• Orduyu idare edip, ülke çapında asker toplamak,
• Töre adı verilen toplumsal kuralları uygulamak,
• Dağınık Türk boylarını toplayıp bir araya getirmek,
• Meclisi toplantıya çağırıp yönetmek,
• Devlet mahkemesine başkanlık etmek,
• Adaletli olmak ve kanunları uygulamak,
• Millete hizmet etmekti.- İslam dininin kabul edilmesinden sonra da devlet yönetiminde Türk kültürünün etkisi devam etti. Kut anlayışı İslam dünyasının dinî lideri olan halifenin hükümdarlığı onaylaması uygulamasına dönüştü.
- İslamiyet döneminde de "Devlet ve ülke, hükümdar soyunun ortak malıdır." anlayışı devam etti.
- Devletin başında bulunan sultanın önemli görevleri ve sorumlulukları vardı. Sultan, devleti en iyi şekilde yönetir, halkın mutluluğu için çalışırdı. Sultandan sonra en yetkili devlet adamı vezirdi.
- Devlet işleri, Divan adı verilen bir kurulda görüşülüp karara bağlanırdı. Divan'a, sultan veya vezir başkanlık ederdi.
- İslamiyetin kabulünden sonra kurulan Karahanlılar, Selçuklular ve Osmanlılar gibi Türk devletlerinde de İslamiyet öncesi Türk devlet gelenekleri devam etmiştir. Ancak devlet yönetiminde de din kuralları etkili olmaya başlamıştır. Özellikle Osmanlı sultanlarından Yavuz Sultan Selim'in halifelik makamını başkent İstanbul'a taşıması ve kendisinin halife olması devleti teokratik bir yapıya büründürmüştür